Kıbrıs’ın kuzeyindeki “hükümet” aygıtı, mevcut yapısı gereği, ancak orta-ölçekli bir işletme gücünde olabilir. Bu nedenle, rejim partilerinin kuracağı en sağlam ve en nitelikli bakanlardan oluşan bir hükümetin bile etki alanı zaten sınırlı kalmaya mahkûmdur. Bunun sebebi, ülkedeki gerçek iktidarı oluşturan kesimlerin büyük sermaye ve ultrazenginler, ekonomik sektörlerde köşe başlarını tutmuş kesimler ve AKP’nin güdümünde hareket eden Elçilik olmasıdır.
En ideal durumda bile, rejimin okyanusunda sadece bir dalga gücünde olan hükümet aygıtının, yeni kurulan hükümetin niteliğine bakınca, ancak bir su damlası kadar hükmetme kapasitesine sahip olacağını söylemek yanlış olmaz. Elbette; çeşitli bakanlıklar ve özelliklere bunlara ilişkin daire, kurum ve kuruluşlar aracılığıyla rantlar ve makamlar dağıtılacak, yandaşlara -artık eskisi kadar kıymeti kalmasa da- kamuda iş olanakları yaratılacak, adrese teslim ihaleler ve geleceği parlak arsalar havada uçuşacak, kıyak krediler etrafta dolanacaktır. Bu hususlarda gayet nüfuzlu ve etkili bir hükümet olacağı elbette ortadadır. Bunun haricinde ise, ipler, gerçek iktidar sahiplerinin elinde olacaktır.
Gerçi, bırakın iktidar olabilmeyi, sözünü ettiğimiz rant, ihale, arsa, kredi, makam, koltuk ve istihdam ağına bile mevcut hükümetin ne kadar hükmedebileceği tartışma konusudur. Zira, hükümetin başbakanı Faiz Sucuoğlu, hükümeti ilan ettiği konuşmada, “Bu kabine 5 yıl sürecek bir kabine değildir. Belli bir süre sonra bu bir bayrak devridir. Görev almayan arkadaşlarımıza da görevler verilecektir” diyerek, aslında bahsi geçen rant ağına istikrarlı bir şekilde hükmedebilecek bir yapının bile kurulamadığını itiraf etmiş bulunmaktadır.
Hükümet üyeleri ellerindeki sınırlı imkânlara hükmedebilmek için bile “dışarıda kalan” diğer potansiyel bakanlarla ve partilerindeki kliklerle çekişmek durumunda kalacakken, ülkedeki gerçek iktidar sahipleri, güçlerini daha da pekiştirmeye, ellerindeki muazzam imkânları daha da geliştirmeye ve servetlerine servet katmaya devam etmek için ellerinden geleni yapacaktır. Eğitimde, sağlıkta, tarımda, sanayide, ticarette para ve bankacılıkta, turizmde, inşaatta, toplu taşımacılıkta, enerji ve ekoloji alanında, çalışma yaşamına ilişkin çeşitli hususlarda ve geri kalan tüm sosyoekonomik alanlarda büyük sermaye ve ultrazenginler iktidarlarını daha da pekiştirmek için ellerinden geleni yapacaklar ve bu uğurda emekçilerin haklarının daha da budanmasına, geçim derdinin ve yoksullaşmanın artmasına, küçük esnafın ve küçük işletmelerin daha büyük borç yüklerinin altında ezilmesine, ekolojik tahribatın büyümesine ve ülkenin altyapısının çökmesine davetiye çıkaracaktır.
Ülkedeki hükümetin ve iktidarın yapısını ayrı ayrı ortaya koyduktan sonra sorulması gereken soru, “nasıl bir muhalefet” olmalıdır. Her dönem olduğu gibi, önümüzdeki dönemde de, iki yaygın muhalefet anlayışı baş gösterecektir. Bunlardan birincisi; muhalefet etmekten anladığı şey “hükümete muhalif olmak” biçiminde olan, hükümet ne söylerse tersini söyleyen, bir ana haber muhabiri gibi memleketteki sorunları ve hükümetin yanlışlarını dile getirip “böyle rezillik olmaz, böyle hukuksuzluk görülmemiştir, böyle kötü bir yönetim olmaz” diye söylenmenin ötesine geçmeyen CTP tarzı muhalefettir. Hükümetin sınırlı gücü ortadayken, ve dahası, bu sınırlı güce bile hükmedemeyecek istikrarsızlığın lakırdısı daha hükümet kurulur kurulmaz bizzat başbakanca bile itiraf edilmişken, bu muhalefet, bütün enerjisini ve gücünü, “hükümeti eleştirmeye”, ve somut hiçbir alternatif önermeden, sadece “liyakat, hukuk, dürüstlük, iyi yönetim” gibi soyut ve genelgeçer laflar ile zaman harcamaya ayıracak, ve bir sonraki seçime kadar kimseyi küstürmeden “nasıl daha çok oy alırım”ın hesabını yapacaktır. Özellikle ekonomi konusunda UBP ile çok büyük oranda hemfikir oldukları için de, sürekli kulağa hoş gelen popülist -ama hiçbir politik ve kurumsal değeri olmayan- çıkışlarla “farklarını” ortaya koymaya çalışacaklar. Bunun örneklerini daha hükümet dahi kurulmadan görmeye başladık.
İkinci yaygın muhalefet tarzı ise, “Kıbrıs sorunu” odaklı muhalefet olacaktır. Emekçilerin, çalışanların, gençlerin, geçim sıkıntısı çekenlerin, yoksulların, dar ve orta gelirlilerin, esnafın ve borç içinde yüzen küçük işletme sahiplerinin gündelik dertlerine dair hiçbir muhalefet ve mücadele ortaya koymayan bu muhalefet anlayışı, sadece Kıbrıs sorunu ve Türkiye ile ilişkiler konularında gündemin önlerine koyduğu suni meselelerin içinde polemiklere girmekle yetinecektir. Ülkedeki emekçilerin hayatına, dertlerine, çalışma koşullarına ve geçim mücadelesine hiç dokunmayan, bu alanlarda insanlara temas etmeyen, bu alanlarda aktif bir mücadele ortaya koymayan; dahası, emekçi insanların ve halkın ciddi bir kısmını “yerleşikler, demografik yapımızı bozanlar, irademizi çalanlar” diyerek yabancılaştırıp sağın kucağına iten bu muhalefet anlayışı, sonrasında da “nasıl olur da insanlar sağ partilere oy veriyor, kesin ip var” diye şaşırmaya devam edecektir.
Uzun lafın kısası, hükümet değişmiştir, ama iktidar değişmemiştir. Yine sadece hükümeti değiştirmek isteyenler, değişmeyen muhalefet anlayışlarına sarılmaya devam edecektir. İktidarı değiştirmek isteyen Bağımsızlık Yolu ise, bir süreden beridir ortaya koyduğu yeni muhalefet anlayışıyla mücadele etmeye devam edecektir. Bağımsızlık Yolu; başta Servet Vergisi, Özel Sektörde Sendikasız Çalıştırılmanın Yasaklanması, Asgari Ücretin En Düşük Kamu Maaşına Endekslenmesi, Her İlçeye Sığınma Evi, İş Mahkemelerinin Kurulması, İş Güvencesi, Kooperatifçiliğin Demokratikleştirilmesi ve Yaygınlaştırılması, Çağdaş Bir Vatandaşlık Yasası, Federasyon ve Birleşik Kıbrıs, Bağımsızlık, Kamusal Nitelikli ve Ücretsiz Eğitim ve Sağlık, Göç Yasası’nın Ortadan Kaldırılması ve Kamusal Toplu Taşıma Ağı Kurulması başta olmak üzere emekçilerin ve halkın çıkarlarını ve haklarını gözeten çok çeşitli somut talepleri siyasetin ve toplumsal yaşamın merkezine taşıma mücadelesine devam edecek, siyaseti ve toplumsal yaşamı hem ideolojik hem kurumsal anlamda emek merkezli bir noktaya çekmek için elinden geleni yapmaya devam edecektir.
Halkımıza çağrımızdır; bu niteliksiz ve halk düşmanı hükümetin arkasına saklanan gerçek iktidar odakların karşı gerçek bir muhalefeti daha da büyütmek için, gelin Bağımsızlık Yolu’nda örgütlenin, gelin mücadeleyi ve direnişi hep birlikte yükseltelim.
Bağımsızlık Yolu (a)
Celal Özkızan
Genel Sekreter