Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, ADA TV’de, Nupelda Karabuğday’ın Günaydın ada programına konuk olarak sorularını yanıtladı.
Oz Karahan Söyleyecek Bir Şey Olmadığı Zaman Çamur Atmayı Tercih Etti
Rahvancıoğlu, Bağımsızlık Yolu olarak Salih Oğuzhan Karahan’a dava açma süreciyle ilgili “karşı tarafın söyleyecek bir şey olmadığı zaman çamur, iftira atmayı tercih etmiş” açıklamasında bulundu. Avrupa Birliği Parlamentosu seçimleri çerçevesinde Bağımsızlık Yolu olarak, temelde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşü öngören yaklaşıma karşı olduklarını ve çözümün federasyondan geçtiğini aktaran Rahvancıoğlu, buna karşılık olarak “Bağımsızlık Yolu TC Elçiliği tarafından fonlanıyor” iddiasının ortaya atıldığını söyledi. Rahvancıoğlu, bunun gerçek dışı bir iftira olduğunu ve hiçbir karşılığı olmadığını ifade ederek iddia sahibinin iddiasını kanıtlaması gerektiğini, bu yüzden bu iddiaları 2022 yılında ilk ortaya atan İzzet İzcan ile Salih Oğuzhan Karahan’a Zem ve Kadih Davası açtıklarını kaydetti. Bu söylemlerin siyasal bir sebebi olduğunu düşündüğünü belirten Rahvancıoğlu, bu sebebin Bağımsızlık Yolu’nun net bir şekilde en az iki devletliliğe karşı olduğu kadar Kıbrıs Cumhuriyeti’ne de karşı olan net federasyoncu, Türkiyeli Kıbrıslı ayrımını reddeden, halkların kardeşliğini savunan emekten yana siyaseti olduğunu ekledi. Rahvancıoğlu, böyle bir iddia basılı gazete ve televizyon programında ortaya koyulmasıyla internet üzerinden yayınlanması arasında fark olduğundan bahsederek internetin sonsuz bir mecra olduğunu, 20 yıl sonra da açıp birinin izleyebileceğini ve her an yayında olduğunu söyledi. Yayını kaldırmaları talebi üzerine Radyon Mayıs’ın yayını kaldırdığını fakat Serdinç Maypa’nın kaldırmadığını, ancak mahkeme kararıyla kaldıracağını söylediğini aktardı. Serdinç Maypa’nın açılan davayı kamuoyuna basına yapılmış bir saldırı, egemenlerin oyunu olarak lanse ettiğini ekledi.
Gazeteciler Ağır Cezada Yargılanma Tehdidiyle Korkarak Hareket Ettiriliyor
Bağımsızlık Yolu olarak basına zarar veren politikalara, yasalara ve davalara karşı olduklarını ve bu konularda parçası oldukları toplumsal muhalefetin uzunca yıllardır tepki gösterdiğini aktaran Rahvancıoğlu, bunların basını sindirme, susturma politikalarının bir parçası olduğunu ortaya koyduklarını belirtti. Rahvancıoğlu, bu davalara karşı toplumsal kamuoyu oluşturma süreci olduğunu, bu davalara zemin olan hukuki olarak düzeltilmesi gereken bir mücadele olduğundan bahsetti. Bu mücadeleyi 4 başlık altında topladıklarını aktaran Rahvancıoğlu, bunları, özel hayatın gizliliği ve gizli hayatın korunması yasasında kamuyu ilgilendiren konularda gazetecilerin yaptıklarıyla ilgili bir istisna maddesinin oluşturulması ve gazetecilerin bundan yargılanmasının önüne geçilmesi, bilişim suçları yasasında mahkemeyi devre dışı bırakan uygulamaların ortadan kaldırılması, fasıl 154 ceza yasasında müfsit niyetli yayınlarla ilgili başlığın ve cumhurbaşkanına hakaret suçunun kaldırılması olduğunu ifade etti. Rahvancıoğlu, halkın bu konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığını ekleyerek ceza davası ile hukuk davası arasındaki farklılıklardan bahsetti. Ceza davasının devletin bütçesiyle savcının ve polisin devrede olduğu yukarıdan aşağıya bir dava süreci olduğunu ve basın özgürlüğüne zarar verdiğine değindi. Basına dava açılmasının ezberinin yanlış olduğunu belirten Rahvancıoğlu, basına ceza davası açılmaması gerektiğini hukuk davasının özgürlüklerin bir parçası olduğunu kaydetti. Rahvancıoğlu, gazetecilerin ağır cezada yargılanma tehdidiyle korkarak hareket ettirildiğini söyledi. Basının kamuoyunun vicdanını yansıtamayacak durumlara geçirilmemesi gerektiğini ekleyerek basın devletin baskısından özgür olmalıdır dedi.
Rahvancıoğlu, hükümette CTP’li veya TDP’li biri olduğunda Cumhurbaşkanına hakaret maddesini uygulandığında eleştirilmemesinin ama Ersin Tatar uyguladığında eleştirilmesinin yanlış olduğunu ifade ederek bir yanlışa her zaman karşı olunmalıdır dedi. Pandemi sürecinde adaya girmek isteyen fakat alınan tedbirlerden dolayı Akıncı’ya hakaret içerikli sözlerde bulunması üzerine Akıncı’nın da Cumhurbaşkanına hakaret maddesini uygulandığını hatırlatarak Bağımsızlık Yolu olarak Akıncı’yı desteklemelerine rağmen buna karşı “desteğimizi gözden geçireceğiz” diye bildiri yayınladıklarını örnek gösterdi.
Her Türlü Fona Karşıyız
Oz Karahan’ın tutumunun Kıbrıs Milliyetçiliği olarak tanımladıklarından bahseden Rahvancıoğlu, her türlü milliyetçiliğin sadece karşıtını gördüğünün ve “benden olmayan ondandır” yaklaşımıyla kendi kurduğu ilişki biçiminin başkalarının da kurduğunu varsaydığından bahsetti. Bağımsızlık Yolu olarak ilk defa böyle bir olayla karşılaşmadıklarını ifade eden Rahvancıoğlu, Oz Karahan’dan önce Serdar Denktaş’ın da AB’den para aldıklarını iddia etmesi üzerine ona da hukuk davası açtıklarını ve davayı kazandıklarını hatırlattı. Her türlü fona kim verecek olursa olsun karşı olduklarının ve Bağımsızlık Yolu’nun halktan başka kimseye sırtını dayamadığını ve halkın çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerinin altını çizdi.
Kıbrıs’ın Kuzeyinde İnşaat Sermayesi Dizginsizce At Koşturuyor
Rahvancıoğlu, Kıbrıs Cumhuriyeti yetkililerinin Kıbrıs’ın kuzeyinde yabancılara satılan mallarla ilgili ciddi bir rahatsızlık hissettiklerini ifade ederek uygulamalarının ve kuzeydeki her şeyi satalım uygulamasının barışa hizmet etmediğini, iki karşı milliyetçinin yarattığı gerilim ortasında bulunduğumuzu söyledi. Verilere dayalı konuşmamız gerektiğini belirten Rahvancıoğlu, verifobik bir yapı olduğumuzu ekledi. Kıbrıs’ın kuzeyinde mülkiyet yapısı nedir? Toprakların ne kadarı şahıslara ne kadarı yerli ve uluslararası şirketlere aittir sorularının cevaplarını görmek lazım dedi. Mülkiyetin, Kıbrıs sorununun çok önemli bir parçası olduğunu ekledi. Rahvancıoğlu, Yabancılara Mal Satımı Yasasının meclis gündemine gelmesiyle birlikte TC vatandaşlarının yerliden sayıldığını, yabancılara mal satışıyla ilgili bir sınır koyuyor gibi gösterdiklerini ama şirketlerin haklarının genişletildiğini ve mal konusunda meselenin şahıslardan şirketlere kaydığını ortaya koydu. Kıbrıs’ın kuzeyinde inşaat sermayesinin dizginsizce at koşturduğu bir mecraya döndüğünü vurgulayan Rahvancıoğlu, bunun Kıbrıs sorununa, doğaya, emeğe kalıcı kalkınmaya dayalı ekonomik yapı oluşturulmasına zarar verdiğini kaydetti. İnşaat sermayesinin domine ettiği bir kap kaççı sermaye yapısı olduğunu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de “aman benim malım gitti” üstünden siyaset geliştirdiğini aktardı. Rahvancıoğlu, insanların değil malların konuşulmasına dikkat çekti.
Yol Güvenliği Sorunu İçin Bir An Önce Gerekli Adımlar Atılmalı
Yol güvenliği konusunun çok temel bir mesele olduğuna değinen Rahvancıoğlu, kalıcı çözümün toplu taşımadan geçtiğini ifade etti. Yayanın, bisikletlinin onlardan sonra arabanın güvenliğinin sağlanması gerektiğine dikkat çeken Rahvancıoğlu, yolların aydınlatılması gerektiğini belirterek Dağ Yolunu örnek verdi. Yol güvenliği meselesinde en fazla gündeme gelen yer olduğunu ekledi. Rahvancıoğlu, yolların aydınlatılmadığını, ayrılmadığını ve şeritlerin yanlış çekildiğinden bahsederek bu işin bir bilimi olduğunu ekledi. Yol güvenliğinin temel olarak en duyarsız sürücünün bile kullanacağı şekilde yapılmalı prensibi üstüne kurulu olduğunu aktaran Rahvancıoğlu uzun vadede insanların yürümeye, bisiklete ve toplu taşımaya yönlendirildiği bir kültürel değişimle tam anlamıyla bu süreçten çıkılabileceğini kaydetti. Bir an önce gerekli planlamalar yapılarak önlemlerin alınması gerektiğinin altını çizdi.
Anayasa’nın Geçici 10’uncu Maddesi Kaldırılarak Polis Sivile Bağlanmalı Rahvancıoğlu, Gemikonağı’nda meydana gelen trafik kazasının yargılanma süreciyle ilgili olarak TSK mensubu olan birinin askeri makamlarda yargılanmasının düzenlenmiş bir şey olduğunu fakat bunun doğru olmadığını ve Anayasa’nın geçici 10’uncu maddesinin kaldırılması, askerini polisin sivile bağlanması gerektiği açıklamasında bulundu. Gelip geçmiş hükümetlerin yasanın bu maddesiyle ilgili herhangi bir değişiklikte bulunmadıklarını ve ortamı geren manipülatif açıklamalarda bulunduklarını ekledi. Acılı aile için de mahkemenin kendi bulundukları yerde yapılmasının daha iyi olacağını belirten Rahvancıoğlu, İsias davası örneğini vererek ailelerin her defasında aynı tramvayı yaşayabileceklerinden bahsetti. Rahvancıoğlu gerçekten ‘iki eşit egemen devletsek’ diyalog kurarak davanın askeri mahkemede değil suçun işlendiği yerde şeffaf bir şekilde yargılanmasının sağlanabileceğini aktardı.