Bağımsızlık Yolu Genel Sekreter Yardımcısı Münür Rahvancıoğlu Kıbrıs Net Haber’de Mustafa İlkan’ın Yurdumun Gündemi programına konuk olarak, gündemi değerlendirdi.
Rahvancıoğlu, programın başında Bağımsızlık Yolu’nun politikalarına değinerek, gündelik hayattan örgütlenip, Kıbrıs sorununa da bu örgütlülük çerçevesinde müdahale eden halkı, emekçileri özne haline getiren siyasal çizginin eksikliğinden yola çıkarak kurulduklarını söyledi.
Hükümetten Tıs Yok!
Türkiye’de gerçekleşen depremde hayatını kaybeden öğrencilerle ilgili, hükümetten çok daha fazla meslek örgütlerinin bu sürece sahip çıktığını söyleyen Rahvancıoğlu, KTMMOB’nin, çeşitli toplu ikamet edilen yerlerin güvenliği ile ilgili gönüllü olarak raporlarını hazırladıklarını ancak hükümetten ses çıkmadığını söyledi. KTMMOB ile bu hafta görüşeceklerini ve neler yapılabileceği hakkında konuşacaklarını açıkladı.
Rahvancıoğlu, Barolar Birliği’nin de Türkiye’deki İsias Otel’de yaşanmış olan sürecin davasında taraf olmakla ilgili girişimlerde bulunmasının önemli olduğuna değinip, sivil toplum örgütlerinin bu anlamdaki duyarlılığının hükümetten kat kat fazla olduğunu vurguladı. Cuma günü de Barolar Birliği ile süreçle ilgili bilgi almak ve katkıda bulunmak için görüşeceklerini bildirdi.
Bu süreçten sonra yapılabilecek olan, önce adaletin yerini bulması mücadelesi diyen Rahvancıoğlu, adamız için de gerekli önlemler alınması gerekiyor dedi. Lefke’de ülke çapında bir sallantıda yıkılacak ilk on binanın içinde üç okul bulunduğuna değinen Rahvancıoğlu, özellikle okullarımızla ilgili önlemler alınması gerektiğini söyledi.
İşin İçirisine Para Girince Kalite Kaygısı İkinci Plana Düşüyor
Rahvancıoğlu, KTMMOB’nin vize süreçlerinden dışlanması ve Şehir Plancıları Odası’nın devre dışı bırakılarak, yetkinin belediyelere verilmesi yasa tasarılarının iptal olmadığını, geri planda tutulduklarını söyledi. Tasarıların, sermayenin bir binayı bir an önce yapması, satması ve para kazanması önceliğiyle, binaların düzgün, güvenli ve yaşanılabilir olması arasında bir tercih olduğunu vurguladı. Bu tarz durumlarda tercihin her zaman sermayeden yana olduğunu belirterek, işin içerisine para girince kalite kaygısı ikinci plana düşüyor dedi.
Rahvancıoğlu, Mimar Mühendis Odalar Birliği’ndeki değişiklik ve Şehir Plancıları’nın devre dışı bırakılma süreci tam bir aymazlık, korkuları yok dedi ve ancak halk örgütlenirse bu korkuyu verebileceklerini söyledi. Meslek örgütlerinde örgütlenmenin, aktif olmanın, siyasal emekten yana olan siyasal partilerde örgütlenmenin çok önemli olduğunun altını çizdi.
Giriş Yasakları Türkiye’deki İktidarın Ne Kadar Gözü Dönmüş Olduğunun Göstergesi
N-82 kodu nedeniyle Türkiye’ye giremeyen öğretmenle ilgili Rahvancıoğlu, bir öğretmeninin nasıl giriş yasağı listesine girdiğini anlam veremediğini belirtti. Listelerin bir kerede hazırlanmış değil sürekli olarak güncellendiğini söyledi. Kendisinin de bu listede olduğunu belirterek, durumla ilgili gerekli dava sürecini başlattığını açıkladı.
Bu Durum Asla Kader Veya Kaza Diye Geçiştirilemez, Bu Bir Cinayettir!
Rahvancıoğlu, otel sahiplerinin mevcut iktidara yakınlığı, geçmişte orayla ilgili yapılmış olan denetimlerin ve uyarılarının yakınlık nedeniyle göz ardı edildiğini, bunların basında dolaşan konular olduğunu söyledi. İsias Otel’in aslında iki apartman olarak yapıldığına değinen Rahvancıoğlu, amacına hizmet eden şekilde değil, daha güvensiz hale getirilmiş bir bina söz konusudur dedi. Türkiye’yi her ne kadar gerici bir iktidar yönetiyor olsa da oradaki uzmanların teknik bilgisinin, binanın otel olamaya yeterli bir bina olmadığını anlayamayacak durumda olmadıklarını ancak müdahaleyle bozulabileceğini, o insanların susturulmasıyla olduğunu vurguladı. Rahvancıoğlu, bu durum asla kader veya kaza diye geçiştirilemez, bu bir cinayettir. Bunun hesabının sorulması gerek dedi.
Birileri Zenginliğine Zenginlik Katsın Diye Çocuklarımız Çadırlarda
Rahvancıoğlu, çadırda eğitim konusunu, kendi ülkesine, halkına, çocuklarına değer vermeyen yöneticilerin nasıl sonuçlar doğurabileceğinin göstergesi olarak açıkladı. Yöneticilerin, konuları önemsemediklerini, anlık bir cevap ürettiklerini, rezaletlere doymadıklarını söyledi. Kullanılacak kamu binası olmamasına değinen Rahvancıoğlu, devletin, doğru düzdün sığınma evi, hastane olmamasının ve okulların dökülmesiyle durumun ilişkili olduğunu söyledi. Böyle bir afet durumunda özel okulların binalarını ve salonlarını kullanabileceğini belirterek; önceliğin kamu olması gerekirken, özel sermaye olduğundan kamu okullarında okuyan çocuklar sürünsün, sermayeye dokunmayalım anlayışı var dedi. Doğru düzgün vergi toplanmadığını, toplanan vergilerinde yüzde kırkının teşviğe gittiğini söyleyen Rahvanncıoğlu, kamu binalarına yatırım yapılmadığını söyledi. Birileri zenginliğine zenginlik katsın diye çocuklarımız çadırlarda, yaşlılarımız hastane koridorlarında, gençlerimiz işsizlik kuyruklarında dedi.
Dur Bakalım Ne Olacak Politikası İzliyorlar
Türkiye’nin çok önemli bir seçime doğru gittiğini söyleyen Rahvancıoğlu, son yirmi yıldır Türkiye’yi abluka altına almış bir AKP iktidarlığı söz konusu dedi. Bu yirmi yılın sonunda Türkiye’nin daha aydınlık, laik, demokrat, çağdaş, cumhuriyet değerlerine sahip çıkan bir ülke olarak yoluna devam etmesini temenni ettiğini belirtti.
Rahvancıoğlu, durumla ilgili bizim siyasetimizde hiçbir hazırlığın yapılmadığına değinerek, fikri olmayan insanların belli iktidar odaklarına biat etmek ve koltuğu ellerinde tutmak üzerine bir anlayışa sahip olduklarını söyledi. Bunun siyaset olmadığını ve bizlerin gerçekten fikri olan, fikri uygulamak için planı olan ve etraftaki dengeleri değerlendiren, siyaset yapan kişilere ihtiyacımız var dedi. Hükümetin ‘sin da gal’ yani dur bakalım ne olacak politikası izlediğini söyleyen Rahvancıoğlu, Türkiye’deki seçimler bitince oluşacak yeni dengelere göre pozisyon alacaklarını, birdenbire laiklik, cumhuriyetçilik, Atatürk bayraklarını sallayan UBP yöneticilerini görebiliriz dedi.
Kıbrıs’ı tanıtacağını söyleyen Ersin Tatar aslında kendi kendini tanıttı diyen Rahvancıoğlu, iki yıldır KKTC’yi tanıtma sürecinde Tatar’ın ne aşamada olduğunu sordu, süreci anlatmasını istedi. ‘Tanıyacaksınız’ demekle olmaz bunun bir prosedürler zinciri olduğunu belirtti.
Üniversite İçin Gelen Her Öğrenciden Üniversitesi Sorumlu Olmalıdır
Yabancı öğrenciler ve kontrolsüz nüfus artışıyla ilgili olarak Rahvancıoğlu, sorunu önce analiz etmemiz ve bundan fayda sağlayanların kimlerin olduğunu bilmemiz gerekir ki çözüm yoluna girebilelim dedi. Özel üniversite furyası olduğuna değinerek, çok iyi üniversitelerimiz olsa da ‘apartman’ üniversiteleri de olduğunu belirtti.
Rahvancıoğlu, yabancı öğrencileri getirip, okulun ilk harcını alıp ardından hiçbir sorumluluk almayan bir çark olduğunu söyledi. Bu ülkeye üniversite için gelen her öğrenciden üniversitesi sorumlu olmalıdır dedi. Öğrenci adı altında buraya gelenleri suçlamamak gerek, buna aracılık eden, içimizdeki turuva atlarını sorgulamamız gerektiğini vurguladı. Eğitim sektörünün, sektör olma niteliğini tartışmamız gerektiğini söyleyen Rahvancıoğlu, üniversiteleri, üniversite niteliği kazandıracak bir adım atmamız gerekiyor dedi.
Yabancı Uyruklular Hem Ucuz İşçi Hem De Tüketici Olarak Sömürülüyor
İnsanlar adaya geldikten sonra kayıt dışı işçilik, yarı mafyatik iş ağları, hastanelerin bu süreci kaldırmaması gibi birçok sıkıntının çıktığını vurgulayan Rahvancıoğlu, bu kaotik durumdan sadece üniversitelerin kar etmediğini, marketlerin, konut sektörlerinin, ithalatçıların, her kelle sayısını arttırmak üzerine kurulu olan sermayenin parçalarının da kar ettiğini söyledi. Gelen insanların niteliğinin bir önemi olmadığına hem ucuz işçi hem de tüketici olarak sömürüldüklerini belirtti.
Rahvancıoğlu, bu işten kar sağlayanların kim olduğunu biliyoruz, zarar sağlayanların da biz olduğumuzu biliyoruz, bu mücadelenin hangi temelde verilmesi gerektiği de ortadadır dedi. Mücadelenin, önce sınır denetimi, üniversitelerin başta olmak üzere sermayenin getirdiği her bireyden sorumlu kılınması ve ürün satışı alanındaki devletin ekonomiye dahil olmasıyla kamucu bir şekilde sağlanması yönünde olmalı dedi.
Rahvancıoğlu, kayıt dışı işçilikle ilgili olarak Bağımsızlık Yolu’nun, kayıt dışı çalışan işçileri gün ışığına çıkararak, işverene de ciddi anlamda cezalandıracak yaklaşımından bahsetti. Çözümün, bir işverenin yanında, kayıt dışı çalışan işçi yakalandığı anda o işçinin o işverene kaydının sağlanması ve bir yıl boyunca o işçiyi işten durdurulmaması, durdursa da dahi bir yıllık maaşını ve yatırımını yapmak zorunda olması yönünde olduğunu söyledi. Cezalı duruma düşen işçilerin şikayetleri üzerine devletin yatırım yapılmadan işçinin çalıştırıldığını tespit edip, yatırımların tahsili için hiçbir şey yapmadığına değindi.
Yabancı Uyruklu Kişileri Getirenlerin Bir Fona Para Yatırması Gerek
Rahvancoğlu, ilkokul ve ortaokullardaki Türkçe bilmeyen öğrencilerle ilgili olarak, nüfus arttıran şirketlerin bu tarz durumları finanse etmesi gerek dedi. İş yasasının İngilizcesi olmadığına ve Çalışma Dairesi’nde tercüman olmamasına değindi. Bu ülkede konuşulmayan dilleri, yabancı uyruklu kişileri getirenlerin bir fona para yatırması gerekiyor ve bu paranın, iş yasasının İngilizceye çevrilmesi, tercüman bulunması gibi durumlarda kullanılması gerektiğini söyledi. Aynı zamanda okullardaki sorunların çözülmesinin de finansmanlarına ait olmalıdır dedi.
Sanat Özerk Olmalıdır
Bir toplum sanattan koptuğu zaman her türlü değerinin gerilediğini söyleyen Rahvancıoğlu, önce ekonomiyi halledelim sonra kültür sanata bakarız diye bir şey yoktur dedi. 90’lı yıllarda yanan devletin binasının yerine halan daha yenisinin yapılmadığına değinerek, devletin tiyatro binasının olmadığını söyledi. Bize tiyatroya sanata ne kadar önem verdiğinizi anlatmayın, bize tiyatro binası, sanat kompleksleri yapın dedi.
Rahvancıoğlu, başta Yaşar Ersoy’un ve tiyatrocuların girişimleriyle hazırlanan özerk tiyatro yasasının 90’lı yıllarda hazırlandığını ve meclise gönderildiğini söyledi. Yasanın her şeyiyle hazır olduğunu belirtti. Kültür sanatın ve sanatçının özerkliği, kendi kurumunda söz hakkı olması, sanatsal anlamda siyasetin sanatı belirlememesiyle ilgili bir yasa olduğunu söyledi ve yasanın derhal geçmesi gerektiğini vurguladı. Sanatın, sanatçının özerkliği çok önemlidir diyen Rahvancıoğlu, ‘sanatçıya emir eri muamelesi yapamazsınız. Bu oyunu oyna, şu oyunu oynama diyemezsiniz’ dedi.
Halkımızın Gönüllülük, Dayanışmayla Sorunu Yok. Hükümetle Var!
Maaşlarda kesinti meselesinin kökü kaynak sorunu olduğunu söyleyen Rahvancıoğlu, halkın, kesintinin depremle ilgili olmasına inancı yok dedi. Sendikaların, odaların ve sermaye birliklerinin bu kesinti yapılacak olan miktarın yönetimi için özerk, hükümetin kontrolünde olmayan bir kurul istediklerine ancak konuyla ilgili hiçbir adım atılmadığına değindi. Maaşlarından kesinti yapılmasının istemeyenler yazacağı dilekçe için, özellikle özel sektör çalışanları işverenin inisiyatifine bırakıldığını söyledi.
Kaynak Sorununa Önerimiz, Servet Vergisi
Rahvancıoğlu, kamusal yatırım için gerçekten kaynağa ihtiyaç var dedi. İhtiyacı gidermek için iç veya dış borçlanmaya karşı olduklarını söylerken, çözümün servet vergisi olduğunu vurguladı. Hali hazırda geliri olan, bugüne kadar yaratmış olduğu birikimi çalışma yaşamına döndürmeyenlerden yüzde ikilik bir servet vergisi kesilmelidir dedi. Var olan kesintilerin aşağıdan yukarıya yapıldığını, servet vergisinin yukarıdan aşağıya geldiğini söyledi.
Programında sonunda Rahvancıoğlu sorunlarımız ortada, halk sorunlarımızın farkında dedi. Bu sorunlardan fayda sağlayanlar olduğunu, oyunu bozmanın yolunun örgütlenmekten geçtiğini vurguladı.