İki soyguncunun elini kolunu sallaya sallaya memlekette gezdikten sonra Ercan Havaalanı’ndan uçup gittiği iddiaları üzerine hepimiz haklı bir tepki içindeyiz. Bu “başarı” elbette polis teşkilatının gurur tablosuna altın harflerle yazılacaktır ama unutmayalım ki bu olay da ilk değil! Kooperatif Bankası soygununda bulunamayan paralar unutulmuş, Afrika Gazetesi saldırısında bulunamayan 9 kişiyi hatırlanmıyor olabilir. Ki saldırganlardan bir tanesi televizyona da bağlanmış ve “ben o dokuz kişiden biriyim” demişti. Ne paralar ne saldırganlar bulunabildi bugüne değin. Hiç kuşkusuz memleketi bilmeyen birisi buraları uçsuz bucaksız dağlar, bitimsiz ovalar ve geçilmez ormanlarla kaplı bir diyar zannedecektir. Oysa memleket avuç içi kadar yer.
Üstelik polis teşkilatı da askere bağlı durumdadır. Ve hiçbir şeyi bulamıyor da değildir. Mesela, “Fetöcü” avlamakta ustalaşmış durumdadır teşkilat. Bazılarının “daha önce kendileri yerleştirdiği için şimdi kolay buluyorlar” demesine bakmayın. Polisimizin buldukları da var bulamadıkları yanında.
Özgürgün’ün gancellisini “kıranları” şıp diye bulduğu herkesin malumudur. Şimdi hep beraber hayıflanıyoruz teşkilatın bu durumuna. Sızlanan kesimlerin başında ise hükümetten düşmenin acısı ile yeniden “radikalleşen” CTP-TDP tabanının olduğunu görmekteyiz.
Bahse konu tabanlar, avuç içi kadar yerde TC Kolordusuna bağlı polisin iki hırsızı yakalayamayışını, TC’nin hanesine eksi olarak yazma konusunda birbirleri ile yarışmaktadırlar. En özlü sözü kim söyleyeceği, en ince lafı kimin çakacağı mesele olmuş durumda.
Ama daha iki ay önce başbakan olan zatın “polis bana bağlıdır” dediğini unuttuk mu? Hayvancıların gazlandığını, CAS çalışanlarının yerlerde sürüklendiğini unuttuk mu? Bugünün radikallerinin o vakitler sustuğunu unuttuk mu?
O vakitler sustular, çünkü başbakan çok tatlı adamdı. Ve bu partilerin tabanı zannediyordu ki sırf hükümettedirler diye devlet kendi üstlerine tapulanmıştı! Öyle ki 25 Kasım yürüyüşünde “pezevenk devlet istemiyoruz” sloganına gücenip “eee ama devlet artık biziz” diyen sosyal demokrat da gördü memleket, “Devlete küfür var” diye polise şikayet eden sosyalist avukat da.
İki soyguncunun bütün memleketle dalga geçerek, Ercan’dan uçup gittiği iddia ediliyor. Şimdi Süleyman Manavoğlu’nun istifa etmesi gerektiğini söyleyenlere hatırlatmak lazım ki; ne Afrika olaylarındaki tutumu, ne 9 kişiyi bulamaması, ne CAS çalışanlarını joplaması ne de hayvancıları gazlaması; Tufan beyin gözünden düşürememişti Manavoğlu’nu.
Bağımsızlık Yolu istifasını isterken, geriye kalanlar ise susmuştu. Şimdi artık Manavoğlu’nun istifa etmesi gerektiği konusunda hemfikirsek, onu bugüne kadar koruyup kollamış, sahip çıkmış ve savunmuş Tufan Bey’in hakkını da teslim etmek gerekmektedir. Çünkü ya polis başbakana bağlıdır ve eski başbakan böyle bir müdürü orda tutmakla sorumluluğa ortak olmuştur; ya da bağlı değildir ve bize yalan söyleyerek (hepimizi değilse bile) kendi tabanını kandırmıştır.
Ayrıca avuç içi kadar memlekette binlerce polisin iki hırsızı bulamaması ve bunun beceriksizlik olduğu savı inandırıcı değildir. Bu ancak bilerek, isteyerek ve taammüden yapılabilecek bir ihmaldir! Böylesi ihmaller de işini yapmaya çalışıp emirleri yerine getiren binlerce polisin değil; üst kademede belli ilişkiler ve bağlantıların sonucudur. Bu sebeple “Fetöcü” avı bırakılıp, polisin üst kademesi içinde mafya, uyuşturucu ve soygun bağlantıları araştırılmalıdır.
Bağımsızlık Yolu(a)
Münür Rahvancıoğlu
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri