“Katiller ortalığı kasıp kavururken / Sessiz ve rahat oturdu da evinde / Ardından şehre ölüm sessizliği çökünce / Tedirgin oldu komşu / Fena halde.”*
Bu ülkede işte bu satırların bulunduğu bir şiir kitabı yasaklı yayın sayılabiliyor. Kim karar veriyor buna? Evinizde kitap aramak için girip talan eden birkaç polis. Ya anlar mı her okuyan, çevirdiği sayfaları? Ya sayfalar denk gelirse Nazım Hikmet’in Vera’ya yazdığı bir şiirine değil de silahlı devrimi savunan bir piyesine? İnsafa kaldık, şansa kaldık, keyfe kaldık! Peki hukuk devleti denilen şey tam da tersi demek değil midir? Keyfiyete kalmamak. Olur da bir zorbaysa evinize devlet zoruyla giren, insafa kalmamak.
Öyle bir “demokratik hukuk devleti” düşünün ki, okuduğumuz şiir, okuduğumuz kitap, suç mu değil mi bilemiyoruz. Öyle bir demokratik hukuk devleti düşünün ki öğrenciler şiir okumasın, siyasi parti yönetim kadrosundan insanlar siyasi kitap okumasın deniyor bize. Çünkü ne zaman çalınan bizim kapımız olacak, hangi kitabımızı beğenmeyecekler bilmiyoruz. Bilmemizi istemiyorlar. Bilmemek korkmaktır, korkmamızı istiyorlar. Korkmayacağız.
Kitap yüzünden tutuklama yapılıyor olması başlı başına yeterince kabul edilemezken bunu en temel hukuk ilkesine uyulmadan, neyin suç olduğunu yayınlamadan yapmak tam bir rezalettir.
Üstelik devletin başında bir idare hukukçusu varken oluyor tüm bunlar. Tüm bu keyfiyet, tüm bu demokrasi düşmanlığı, tüm bu korku ve baskı politikaları.
Hükümet partisinin yönetim kadrosundan bir insan bile evinde bulundurduğu siyasi içerikli bir kitaptan dolayı tutuklanabiliyorsa hükümetin artık üç maymunu oynama şansı yoktur. Ceza Yasası demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlamayacak şekilde değiştirilmelidir. Polis derhal sivile bağlanmalı ve Ankara’nın baskı politikalarının bir uygulayıcısı olma niteliğine son verilmelidir.
Arama emirleri ve ek tutukluluk süreleri böyle bir zamanda zorbalığın elinde bir baskı aracına dönüşme potansiyeli içerdiğinden bağımsız yargının demokrasi ve anayasal haklarımızı gözetecek ve koruyacak tek bariyer olma sorumluluğu ve yükü artmıştır.
Bu ülkenin ilericileri daha çok insanın evinde daha çok kitap olsun diye uğraşırken polisin evlere girip var olmayan bir listeden kitaplar toplamasına seyirci kalmayacağız.
8 Mart’tan henüz 2 gün geçmişken, siyasette aktif olarak var olmanın zorluklarını göğüsleyen bir kadını kitap okuyor diye bir hücrede 72 saat tutmanıza seyirci kalmayacağız.
Egemen düşünceye aykırı kitapların her an birileri için yasadışı ilan edilebilmesi kabul edilemez.
İnsanların evlerini devlet zoruyla alt üst edip kitap toplamaya başladınız madem, bizi de alın.
“Barış için çalışıyordu İşçi B / Yani çalıştığı her yerde / Savaşını veriyordu / Barışın.”*
Okumak suç olduysa, okuyanların yeri içerisiyse artık, bizi de alın!
Perşembe günü 8.30’da Lefkoşa Ceza Mahkemesi önünde olacağız.
*“İşçi B’nin Hikayeleri”, Peter Maiwald – Kasım 2016’da Mağusa’da bir öğrenci evinden emare alındı.
Bağımsızlık Yolu Genel Komitesi (a)
Cemre İpçiler
Bağımsızlık Yolu Dış ilişkiler Sekreteri