Nüfus sayısı üzerinden kopan fırtına, her zaman olduğu gibi esasta kimin ne dediğinin belli olmadığı ve herkesin diğerlerinin “zayıf noktasını” eleştirdiği bir kör dövüşüne dönüştü.
Bir ülkede nüfusun böylesine belirsiz ve spekülatif olması elbette kabul edilebilir değildir. Eğitim, sağlık, barınma, ulaşım, çalışma yaşamı, iletişim vb. her türlü planlama ancak nüfusun bilinebilir ve öngörülebilir olması ile mümkündür. Ayrıca Kıbrıs’ın kuzeyinde bir tür milli politika olarak nüfus dolayımı üzerinden ilerleyen asimilasyon süreci de şüpheleri arttıran bir etken.
Gene de vurgulanmadı gereken bir iki nokta var: – Öncelikle “nüfusu ne kadar yüksek söylersek o kadar radikal oluruz” ezberciliği ciddi sakıncalar içeriyor. Halkımızın ve hatta burada çalışma izni ile bulunan göçmenlerin dahi daha fazla nüfus istemediği gün gibi açıktır. Ve yüksek nüfus her kesimden tepki çeken bir şeydir. Ancak rakamları hayal gücümüzün sınırlarını zorlayacak şekilde telaffuz etmek, ilk elden bir tepkiye vesile olsa da süreç içinde bir “normalleşme” duygusuna sebep olacaktır. Bunu yapanların niyeti böyle olmasa da “zaten bir milyonu bulduk” algısının yerleşmesi, pratik direnişin imkanların da dinamitleyecektir. Buna dikkat etmek lazım.
Sol siyasetin temel amacı hakikati bulmak ve mücadeleyi o hakikat zemininden örgütlemektir. Bunun için de İçişleri Bakanı’nın çelişkili, muğlak, her anlama giden farklı farklı açıklamalarının bu temelden kınanması önemlidir. Temel bir talep olarak da çağdaş yöntemlerle gerçekleştirilecek bir nüfus sayımı talebi ileri sürülebilir.
İkinci bir nokta; bu hafta gazetelere yansıdığı gibi UBP İskele milletvekilinin bile “kimlikle giriş”in sona ermesini dile getirdiği koşullarda, hükümetten bu konuda kesin adımlar talep etmenin elzem olduğudur. Kimlikle girişin sona ermesi, vize sisteminin zorlaştırılması, yatay geçiş ve yenilemeler dışında tüm çalışma izinlerinin durdurulması net talepler olarak yabancı işçiler dahil her kesimin sahipleneceği meşru noktalardır. Yeter ki ekonomik ve sosyal gerekçelere dayalı olsun, ırkçılığın kamuflajı olarak ileri sürülmesin.
Ülkedeki nüfus kaosundan nemalananların sadece siyasi işbirlikçiler olmadığını da vurgulamak gerekiyor. Nüfus artışından maddi çıkar sağlayan üniversite patronları ve inşaat sermayesinin canını yakmadan akın akın ülkeye doldurulan yoksul insanlar aracılığı ile yürütülen yoksulluk ithalatını durduramayız… Bu yüzden üniversite ve inşaat sektörünü potansiyel tehdit oluşturan yönleri ile taciz edecek bir siyasal çizgiyi önümüze koymalıyız.
Son olarak, vatandaşlık yasasında bakanlar kuruluna istisnai vatandaşlık verme yetkisinin derhal kaldırılması ve tüm sürecin nesnel, bilimsel, şeffaf kriterlerle yürütüleceği zeminin
oluşturulması talebi; siyasi sebeplerle vatandaşlık alamayan hak sahibi göçmenler dahil herkesin destekleyeceği meşru bir taleptir. Bunu her zaman mücadelenin en yüksek noktasında taşıdığımız bayrak olarak sallandırmalıyız.
Kısacası; nüfus tartışmasında solun dikkat etmesi gereken, bizi göçmen kitlelerle karşı karşıya getirmeye çalışan egemenlerin oyununa gelmemek, hem ekonomik hem siyasi anlamda halk kesimlerini bir arada tutarak asimilasyona karşı dururken sınıf mücadelesinin yükseltilebileceğini unutmamaktır.
Bu yüzden devrimcilerin konu ile ilgili temel talepleri şöyledir:
– Kimlikle girişe son verilsin, vize sistemi ağırlaştırılsın, – Üniversite ve inşaat sektörleri baskı altına alınsın, – İşsizlik ortadan kalkana kadar yatay geçiş ve yenileme dışında yeni çalışma izni verilmesin, – Derhal çağdaş bir nüfus sayımı yapılsın, konunun spekülatif yapısı sone erdirilsin, – İstisnai vatandaşlıklar sonlandırılsın.
-Hak sahibi her göçmene vatandaşlık verilsin, keyfi olarak vatandaşlık verilen kişilerin vatandaşlıkları iptal edilsin.
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri
Münür Rahvancıoğlu