Mudd ailesinin özel koleksiyonunda bulunan Kıbrıs’a ait tarihi eserleri yaklaşık bir asır sonra Kıbrıslılara iade etmesi bir süreden beridir beklenen bir gelişmeydi. Şüphesiz ülkemiz için son zamanlardaki en mutluluk verici olaylardan biri olan bu iade konusuna geçmeden önce, iadesi yapılan 266 parça eserin hangi koşullarda ailenin eline geçtiğine bakalım.
Kıbrıs’ın İngiliz Sömürge İmparatorluğuna devri için Osmanlı İmparatorluğu ile yaptıkları antlaşmada İngilizler, Kıbrıs’ın gelir fazlasını Osmanlılara ödemeyi kabul etmişlerdi.
Gelir fazlası dedikleri, Kıbrıslılardan toplanan vergilerin adadaki İmparatorluk görevlilerine yapılan ödemeler ve zorunlu harcamalardan sonra kalan miktardı. Toplanan vergilerin yarıdan fazlasına karşılık gelen bu miktar, Kıbrıs’ın altyapı ihtiyaçlarına harcanacağına İstanbul’a gönderilmekteydi.
İngiliz Sömürgecilerin, sömürgecilik mantığına aykırı böyle bir şeyi neden kabul ettikleri daha ilk ödemeden anlaşıldı. Gelir fazlasını, Osmanlı Sultanına göndereceklerine, Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlu olduğu İngiliz ve Fransız bankerlere gönderdiler.
Osmanlı borcunu Kıbrıslılara ödetmek gibi düpedüz adaletsiz bir uygulamanın neden olduğu tepkiler bir yana Kıbrıs’taki Sömürge İdaresi de ciddi mali sorunlarla karşı karşıya kalmıştı. Kıbrıs’ta öncelikle askeri amaçlar için kullanılacak acil altyapı yatırımlarına ihtiyaç vardı.
İşte bu şartlar altında sömürgeciler Kıbrıs gelirini artırmaya karar verdiler. Fakir Kıbrıs halkının elinde satmaya değer pek bir şey yoktu ama yeraltında zengin doğal kaynakları ve bir o kadar zengin tarihlerinin kanıtı olan bol miktarda tarihi eserleri vardı. Aç kurtlar gibi bu kaynaklara üşüştüler.
Doğal kaynaklarımızın çıkarılıp satılabilmesi için yabancı şirketlere çoğu zaman yasalara da aykırı imtiyazlar verdiler. Kıbrıs’ı yabancı maden şirketleri için cennete dönüştürürken madencilik sektörü için gerekli yasaları çıkarmayarak Kıbrıs işçi sınıfını maden şirketlerinin insafına terk edilmiş ücretli köleler haline getirdiler.
Öte yandan tarihi eserlerimizi bütün tepkilere rağmen satışa çıkardılar. Bu konuda hiçbir itirazı dikkate almadılar. Kıbrıslıların öfkesi o kadar büyüktü ki Kavanin Meclisindeki Kıbrıslı Elen ve Kıbrıslı Türk vekiller kendi aralarındaki bitmek bilmez kavgayı bırakıp tarihimizde ilk kez ortak mücadeleye başladılar.
Fakat tüm bu tepkiler İngiliz Sömürgecileri yıldırmadı. Satılacak o kadar çok tarihi eserimiz vardı ki daha da ileri gidip Kıbrıs’a uzman arkeologlar ve kazı ekipleri getirip yoğun bir çalışma yürüttüler. Bu ekiplerinin en ünlüsü İsveç kazı ekibi gemiler dolusu tarihi eserimizi gözümüzün içine baka baka alıp gitti. Dünyanı her tarafından gelen tarihi eser satıcıları ve koleksiyoncular bu çirkin pazarın alıcısı olmuşlardı.
1921’den sonra Kıbrıs Maden Şirketi maden ihracına başlayıp dünyanın en büyük şirketlerinden biri haline gelince, Kıbrıs’ın bütçe gelirlerinde ciddi bir artış oldu ama tarihi eserlerimizin satışında bir gerileme olmadı.
Kıbrıs Maden Şirketi’nin yöneticileri de bu eserlerin alıcıları arasındaydı. Şirketin tarihçisi David Lavender, The Story of Cyprus Mining Company isimli kitabında Kıbrıslıların eski mezarları kazmalarının yasak olduğunu ama bu yasadışı kazılardan elde edilen tarihi eserlerin satılmasının yasak olmadığını iddia etmektedir. Gerçi tarihi eserlerimizin korunması açısından izinli kazılarla yasadışı kazılar arasında bir fark yoktu. Her iki durumda da bu eserler satılıp yurt dışına gidiyordu. Farklı olan sadece paranın kimin cebine gittiğiydi.
Kitabının 251 sayfasında bu alışverişi anlatan Lavender şöyle yazmaktadır:
“Harvey Mudd da dahil olmak üzere CMC personelinin tamamı genellikle onlardan (yasadışı kazı yapan Kıbrıslılar’dan-EB) satın alıyordu. Ancak satın alınanların yurt dışına gönderilmeden önce gümrükten geçmesi gerekiyordu ve seçme eşyalar bazen hükümetin Lefkoşa müzesindeki koleksiyonunu doldurmak için kamulaştırılıyordu.”
Lavender, yasadışı kazı yapanlardan satın alınan tarihi eserler arasında kandiller, gözyaşı vazoları, madeni paralar ve heykelcikleri yazmaktadır.
Gerçekte 1905 tarihinde çıkarılan yasa ile izinsiz kazı, bu kazılarda bulunan eserlerin satılması veya satın alınması yasaklanmış ve bu kanuna aykırı davrananlar için altı aya kadar hapis ve para cezası konmuştu. Şimdi aklımızda şu soru kalıyor. İmtiyazlı şirket yöneticileri onca eseri gümrüklerde yakalatıp nasıl oluyor da hiçbir cezaya çarptırılmıyorlardı?
Şirketin yayın organı CMC News isimli haftalık gazetede alt düzey memurların ofislerinde bile antik vazoların ofis süsü olarak kullanıldığını görüyoruz (CMC News, 10 Mart 1959). Bundan da tarihi eser satın alma merakının üst düzey yöneticilerle sınırlı olmadığını anlıyoruz.
İşte, Kıbrıs Maden Şirketi’nin kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Mudd’un mirasçılarının ülkemize iade ettiği tarihi eserlerin hikayesi böyledir. Öte yandan ne kadar tarihi eserin şirket yöneticileri tarafından yurt dışına çıkarıldığını bilmiyoruz. Kıbrıs Maden Şirketi’nin kendisine ait bir limanı vardı ve yurt dışına ihraç ettiği maden için bu limanı kullanıyordu. Şirket, ihracat için yükleme yaptığı gemilere numara vermekteydi. Bu limandan ayrılan son geminin yükleme numarası (shipment no.) 3910 dur. Yani dört bine yakın gemi limanlarından yük alıp gitti. Bu gemilere yapılan yüklemeyi kontrol etmek mümkün değildi.
Günümüzde Kıbrıs Maden Şirketi’nin ülkemizin birçok yerinde bırakıp gittiği milyonlarca ton maden atığı kontrolsüzce çevreyi kirletmeye devam etmektedir. Bu felaketi belgeleyen, birçoğu Lefke Çevre Derneğinin çalışmaları ile hazırlanmış onlarca bilimsel rapor internet ortamında dolaşımdadır. Üstelik bu çalışmalar sadece Lefke bölgesi için yapılmıştır. Fugasa’nın durumu Lefke’den farksızdır. Matyat’taki asit gölleri korku filimi gibidir. Bu durum Mudd ailesi için de rahatsız edici olmalıdır.
Güncel hesaplamalarla Kıbrıs Maden Şirketi’nin ülkemizden götürdüğü madenin değeri sekiz milyar dolardan fazladır. Bu hesabı satışın yapıldığı zamana göre yapabilseydik çok daha yüksek rakamlara ulaşırdık. Bu servetle edindikleri onlarca şirket birçok ülkede faaliyet göstermeye devam etmektedir.
Lefke Çevre Derneği yıllar önce şirketin günümüzdeki yöneticilerine Kıbrıs’taki maden atıklarından sorumlu olduklarını hatırlatıp, bu atıkları temizlemekle yükümlü olduklarını bildirmişti.
Bu çağrıyı tekrar yapmak istiyoruz; Ülkemizden edindiğiniz devasa servetin küçük bir bölümü atıklarınızın rehabilitesi için yeterlidir. Mudd ailesini, tarihi eserlerimiz konusundaki olumlu tavırlarını maden atıkları için de sürdürmeye davet ediyoruz.
Bağımsızlık Yolu (a)
Lefke Bölge Sorumlusu
Enver Bıldır