(06.01.2016)
“Ağustos ayında kocasından gördüğü şiddetten kurtulmaya çalışırken balkondan düştü Nilgün. Telefonunu kurcaladığı için kıskanmıştı bu sefer de kocası; ancak düşündüğü gibi bir şey bulamayınca sinirlenip kadına saldırdı. Kadının uğradığı şiddet artık hiçbir kılıf uydurulamayacak kadar apaçıktı. Gelin görün ki kadın ölünce mahkeme, kocasının ‘adam’ öldürme ve ölüme sebebiyet verme suçlarını “kıskançlıkla” işlediğine bulgu yaptı. Bu bulgunun yapılması, kıskançlığı meşrulaştırmaktadır. Kıskançlık, cinayet sebebi değildir. Ceza Yasası’nın 205. maddesi kapsamında müebbet hapse kadar ceza verilebileceği öngörülen bu suça, adamın itham edildiği tüm fiilleri gerçekleştirdiğini kabul etmesine rağmen 10 yıl hapis cezası verilmiştir. Mahkemenin ceza takdirinde bir yandan 2011’den itibaren iç hukukun bir parçası olarak kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’ne (Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi) vurgu yaparken diğer yandan kadın cinayetinin kıskançlık gibi bir sebepten meydana geldiğini belirtmesi, karar alınırken gösterilen duyarlılığın yüzeysel olduğunu düşünmemize neden olmaktadır. Son 5 ayda 2 kadının kocası tarafından öldürüldüğü ülkemizde, kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirler alınmadığı gibi şiddet gören kadınların fiziki güvenliğini sağlamak adına en temel adım dahi atılmamış, sığınma evi kurulmamıştır. Aile Yasası’nda konuyla ilgili yapılan olumlu değişikliklerin hemen hepsi, yıllardır kurulamayan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi’ne gönderme yaptığından bu değişikliklerin pratikte pek bir karşılığı olmamıştır. Pekala böyle bir daire kurulmadan da devletin bu alanda faaliyet göstermesinde bir mani yoktur. Ancak ‘daire kurulacak olması’ hükümetin hiçbir icraatta bulunmadığını gizlemeye yaradığından sıkça başvurulan bir mazeret halini almıştır. Öte yandan, toplumun giderek muhafazakarlaşması, kadına yönelik şiddeti tırmandırdığı gibi dinsel gericiliğin yayılmasına hükümetlerce göz yumulması da başta kadına şiddet olmak üzere birçok sorunu tetiklemektedir. Yaşanan bu olay bir kez daha göstermektedir ki diğer toplumsal sorunlar gibi kadına yönelik şiddet de salt yasal değişiklikler ve yurtdışından ithal edilen sözleşmelerle önlenemeyecektir. Kadına yönelik şiddetin yapısal nedenlerini dönüştürmeyi mücadele edinen Bağımsızlık Yolu, yasa değişikliklerine odaklı sokaktan kopuk bir yaklaşımın tepeden inme olduğu ve çözüm üretemeyeceği görüşündedir. Kocasının şiddeti sonucu aramızdan alınan Nilgün ve Olesya başta olmak üzere kız kardeşlerimizin katline olan isyanımızı, sokakta, evde, iş yerinde kadınları ezen, emeğini çifte sömüren, ayrımcılığa tabi tutan her durumda sürdüreceğimizi kamuoyuna bildiririz.
Bağımsızlık Yolu (a)
Cansu Nazlı