(17.09.2015)
BASINA VE KAMOYUNA
Otuz yıllık bir savaşın ardından Türkiye’de “çözüm süreci” adıyla sakin ve huzurlu geçen sürecin başlaması son birkaç yıllın yaşattığı olumlu gelişmelerdendi ve Türkiye haklarının otuz yıllı aşkın savaş sürecinin yarattığı yaraları sarması açısından çok önemliydi. Yaşanan olumlu gelişmeler halkları yeniden birbirine yakınlaştırıyor ve belki de halkların birbirlerini kimliklerinden dolayı dışlamadığı, hoş gördüğü ve anlamaya çalıştığı en anlamlı süreç oluyordu.
Ancak maalesef 7 Haziran Türkiye genel seçimi öncesi başlayan ve Suruç katliamıyla zirveye tırmanan bir şiddet furyası bugün en ölümcül haliyle Türkiye’yi yeniden sardı. Seçimden sonra hakların iradesini esas almayıp, “400 vekil verseydiniz böyle olmazdı” söylemiyle erken seçim kararı alındı. Başkanlık sevdası Türkiye de bir iç savaşın zeminini oluşturup, ülkenin çatışmaya sürüklenmesine neden oldu. Türkiye’nin doğusunda da, batısında da halklar birbirine düşman edilmeye çalışıldı. Başta Kürt halkı olmak üzere, Türkiye’de yaşayan birçok sivil insan militarist şiddetin hedefi haline getirildi. Yakılıp yıkılan HDP parti binaları, keskin nişancılar tarafından sokaklarda vurulan küçük çocuklar, hayatları bir yıldız gibi kayıp giden gençler, çırılçıplak kadın cesetleri, abluka altına alınan şehirlerde evleri bombalanan siviller, kucağında bebeği ile öldürülen anneler bu savaşın kurbanları seçildi.
Görünürde Kürt-Türk çatışması gibi yansıtılsa da gerçek odur ki; bu savaş Türkiye’de giderek otoriterleşen iktidarın oy kaygısı uğruna barıştan yana tutum sergileyen Türkiye halklarına ve tüm barış güçlerine karşı yürüttüğü bir savaştır. Türkiye halkları, çoğulcu bir demokrasiyi hazmedemeyen otoriter devlet sevdalılarının savaşına kurban seçilmişlerdir. Yapılan barış ve kardeşlik çağrılarını sansürleyerek Türkiye haklarının sesini kısan medya kuruluşları başta olmak üzere, bu savaşa ortak olan herkes vicdanlarımızı yaralamaktadır .
Bizler hem Türkiye’de hem de Kıbrıs’ta savaşın yarattığı yıkım ve acıları çok yakından tanıyan insanlar olarak, bu savaşın hiç kimseye bir fayda getirmeyeceğini farkındayız. Çünkü biliyoruz ki, savaşlarda kazanan taraf yoktur. Çünkü biliyoruz ki, kan ve gözyaşı ayrıcalıklı bir kesimin güç sahibi olmasını sağlarken, dili, dini, ırkı, etnik kökeni veya cinsiyeti fark etmeksizin tüm insanlığın kalbinde onanması zor yaralar açmaktadır. Çünkü biliyoruz ki tarih savaş çığırtkanlığı yapanlara karşı “inadına barış” diyenlerin dirayetiyle örülecek ve demokratikleşme de böyle sağlanacaktır. Bu yüzdendir ki, hiçbir zaman ırkçı, faşizan ve milliyetçi bir tutum içine girmeyen, halklar arasında ayrım yapmadan barıştan vazgeçmeyen Türkiye halkları ile birlikte adalet, demokrasi ve insanlık için direneceğiz.
Bu gerçeklikleri göz önünde bulundurduğumuzda barışın ve insanlığın kesin kazanacağına dair umutların yitirilmemesi gerektiğini söylemek gerekir. Barış için atan her kalp, barış için bakan her göz, barış için düşünen her beyin, barış için nefes alan her canlı bu süreçte barışın inşası için barış diliyle konuşmalı ve haykırmalıdır. Barış çok uzaklarda aranmamalı, barış çocukların parıldayan gözlerinde, evladını yitirmiş bir annenin haykırışında, ölüme değil bilime kendisini adayan gençlerin enerjisinde saklıdır. Barış yanı başımızdadır. Barış direnen ve acı çeken halkların zaferi olacaktır.
Bi ji aşiti
Yaşasın barış
Bi ji bratiya gelan
Yaşasın hakların kardeşliği
İmzalayan Örgütler:
Bağımsızlık Yolu, Baraka Kültür Merkezi, BKP, CTP Gençlik Örgütü, CTP Kadın Örgütü, DAÜ-SEN, DAÜ-BİRSEN, Dev-İş, Devrimci Komünist Birlik, Doğu ve Güneydoğu Kültür Derneği, Feminist Atölye, Feminist Öğretmen İnisiyatifi, Jinen Bedeng, Kıbrıs Dev-Genç, KTOEÖS, KTÖS, Kıbrıs Pirsultan Abdal Kültür Derneği, Kuir Kıbrırs Derneği, MAGEM, MAKAMER, Mesarya Kadın İnisiyatifi, POST RI, TDP, Üretim Merkezi, Çağ-Sen, YKP-Fem, YKP, Alevi Kültür Merkezi, Bağımsızlık Cephesi, Basın-Sen, BKP Kadın Meclisi, BKP Gençlik, Boran Kültür Merkezi, Komünist Emek Hareketi,