İki Toplumlu İki Bölgeli Federasyonun Önemi Nedir? Çözüm İçin Başka Bir Zemin Mümkün Müdür? – Münür Rahvancıoğlu

“Küresel çalkantıların ortasında toplumlar arası görüşmelerdeki çıkmaz ve Kıbrıs Solu” başlığı altında Kıbrıs sorununun yerel, bölgesel ve uluslararası çerçevesinin yeniden değerlendirilmesi üzerine odaklanan, Sol ve Kıbrıs Sorunu organizasyonu ile düzenlenen, 6. Yıllık Konferans’ta, emekçinin partisi Bağımsızlık Yolu adına Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu’nun “İki toplumlu, iki bölgeli federasyonun önemi nedir? Çözüm için başka bir zamin mümkün müdür?” konu başlıklarında konuşma gerçekleştirdi.

Konuşmasının tamamı:

İki toplumlu iki bölgeli federasyonun önemi nedir? Çözüm için başka bir zemin mümkün müdür? Münür Rahvancıoğlu, Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri

Değerli konuklar ve sayın konuşmacılar. Öncelikle bu yıl 6.sı düzenlenen “Sol ve Kıbrıs Sorunu” konferansını selamlıyor ve bu değerli çabalarından ve davetlerinden ötürü organizatörlere teşekkürlerimi sunuyorum. Umuyorum ki sunulan tebliğler ve yapılacak tartışmalar sözde kalmasın ve bir bütün olarak Kıbrıs solunun pratiğine ışık tutsun, mücadelemize katkı sunsun…

Benim konuşmam “İki toplumlu iki bölgeli federasyonun önemi nedir? Çözüm için başka bir zemin mümkün müdür?” başlığı altında olacak. Bunun için kısaca da olsa “Kıbrıs sorunu nedir?” sorusunu kendimize sormamız gerekiyor. 

Benimsediğim siyasi gelenek ve örgütlü olduğum Emekçinin Partisi Bağımsızlık Yolu, Kıbrıs sorununu “Kıbrıs halklarının söz, yetki, karar ve iktidar sorunu” olarak tanımlıyor. Buna göre Kıbrıs sorunu 1974 veya 1963 veya 1958’de ortaya çıkmış bir sorun veya salt ada halklarının kendi aralarındaki bir sorun değildir. Kıbrıs sorunu, adamızın kaderinin dış güçlerin çıkarları doğrultusunda yönlendirilmesi ve bunun mümkün olabilmesi için Kıbrıs halklarının birbirlerine kırdırılması sorunudur.

Kapitalizmin emperyalist aşamasında, adamızı stratejik bir yeni sömürge durumuna düşüren bu durum, sadece dıştan gelen bir zor aracılığı ile hayata geçirilmiyor. Aksine emperyalistler içerideki işbirlikçileri ve ada halklarının birbirlerine düşmanlaştırılması aracılığı ile kendilerini “ara bulucu” veya “kurtarıcı” olarak gizlemeyi başarıyorlar. Böylece sadece adamızı değil bir bütün olarak Ortadoğu’yu kontrol altında tutabiliyorlar.  

Emperyalist tahakkümü kırmak ve söz, yetki, karar, iktidar sorununu çözmek için adamızı yeniden birleştirmek ve halklarımızı birbirine düşmanlaştıran politikaları alt etmek zorundayız. Kısacası Kıbrıs sorununun çözümü adamızın birleştirilmesi ve halklarımızın kardeşleştirilmesinden geçmektedir. Bu iki unsuru barındırmayan hiçbir model, sorunun çözümüne hizmet edemez. Sadece bu iki unsuru aynı anda barındıran bir model içerideki zaafiyetimize son verip, dış güçler karşısında ortak bir tutum almamızı sağlayabilir. 

Tarihimiz boyunca Kıbrıs sorununa çözüm olabilecek çeşitli modellerin mümkün olduğu evrelerden geçtik. Geçmiş tarihsel dönemlerin sunduğu koşulların ortadan kalkmasıyla birlikte, o dönemlere özgü fırsatlar ve çözüm modelleri de ortadan kalktı. Marksistler geçmişi ders çıkarmak için incelerler ancak geçmişe ağıt yakmanın ve onu geri getirmeye çalışmanın beyhude bir çaba olduğunu da bilirler. Aksine odaklanmamız gereken, geçmişten çıkarılan dersler ışığında bugün ne yapmamız gerektiğidir.

Bugün tarihsel süreçler sonunda elimizde kalan, Kıbrıs’ta emperyalist tahakkümün istismar etmeye çalıştığı bir olgu olarak iki halkın varlığıdır. Bu olguyu inkar etmek bizi hiçbir yere vardırmaz aksine sorunun daha da içinden çıkılmaz noktalara doğru derinleşmesine hizmet eder. Bu olgudan hareketle bakıldığında görülecektir ki; adamızın birleştirilmesi ve halklarımızın kardeşleştirilmesi için tek gerçekçi yol, siyasal eşitliğe dayalı bir federasyondur.

Federal bir çözüm modeline alternatif olarak gösterilen; “İki Devletlilik” veya “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Dönüş” gibi stratejiler; mümkün olmamaları bir yana, Kıbrıs halklarının söz, yetki karar ve iktidar sorununu yani emperyalist tahakkümün ortadan kaldırılması sorununu çözemezler.

“İki Devletlilik” halkların varlığına yaslanmasına rağmen, birleşme ihtiyacını reddettiği için bölünmüşlüğün devamı demektir. “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne dönüş ise adanın birleşmesine yaptığı vurguya rağmen, Kıbrıslı Türk halkının siyasal eşitliğini inkar ettiği için güvensizliğin derinleşmesi anlamına gelmektedir. Özellikle Kıbrıslı Türkler açısından birincisi birleşme ihtiyacını, ikincisi de siyasal eşitlik talebini karşılamamaktadır! Tam da bu sebeple her ikisi de soldan değil sağdan yükseltilen birer slogandan ibarettirler!

Her iki modelin de hayata geçme olasılığı olmadığını tekrar vurgulayalım. Bu iki modelin ana işlevi, federal bir çözüm hedefi ile halkların ortak mücadelesini engellemek ve var olan durumun devamına hizmet etmektir. Var olan durumun devamına yani adamızın halkları birbirine düşman edilerek emperyalizmin stratejik sömürgesi olmaya devam etmesi durumunun devamına!

Peki birleşme ve siyasal eşitliği eş zamanlı olarak barındıracak federal bir Kıbrıs’ı nasıl kurabiliriz? Adamızın bölünmüşlüğünden yarar sağlayan dış güçlerin arabuluculuğu veya yönlendirmesiyle böyle bir hedefe varmak mümkün müdür? Emperyalist güçler, kendi zararlarına olmak üzere, Kıbrıs halklarının söz, yetki, karar, iktidar sorununu neden çözsünler?

Bu soruların yanıtı her Marksist için açıktır: Emperyalist güçler adamızı işgal altında tutabilmek için bölmüşler ve halklarımızın birbirine kırdırılmasının devamından yararlanmaktadırlar. Federal bir Kıbrıs ancak Kıbrıs halklarının kendi öz güçlerine dayanan koordineli bir mücadele ile mümkün olabilir. Koordinasyondan kastımız; hem iki halkın mücadelelerinin koordinasyonu hem de sokaktaki mücadeleler ile görüşme masasındaki süreçlerin koordinasyonudur. Bunun için de siyasal önderlik yaşamsaldır!

Her iki halkın sosyalistleri, soyo-ekonomik gerçekliğe yaslanan bir sınıf mücadelesini adanın siyasal eşitlik temelinde yeniden birleştirilmesine bağlamak tarihsel görevi ile karşı karşıyadırlar. Bizler neoliberal saldırının dayattığı; barınma, ulaşım, sendikal sorunlar, eğitim ve sağlık gibi gündelik sınıfsal zeminlerden hareketle, federal bir Kıbrıs’a uzanmak zorundayız. Emekçilerin günlük mücadeleleri ile Kıbrıs sorununun çözümünü birbirine harmanlamalıyız!

Emperyalist güçlerin arabulucu rolü oynadığı görüşme masası da reddedilmesi değil maskelerin düşürülmesi için kullanılması gereken bir araçtır. Bu bağlamda görüşme masasının biz Marksistler için, parlamenter araçlardan bir farkı yoktur. Federal bir Kıbrıs için meşruiyet sağlaması ve egemenlerin gerçek yüzünün gösterilmesi için vazgeçilmez ancak sadece sınıfsal zeminden yürütülecek bir emek mücadelesi ile işe yarayabilecek bir araç! Ama asla tüm umutların bağlanacağı ve her şeyi çözecek sihirli bir değnek değil!

Bu mücadele çizgisi ile ulaşılacak iki bölgeli, iki toplumlu federasyon da bizim için mutlak bir hedef değil, zamanı gelince aşılacak bir kilometre taşından ibarettir. Kıbrıs halkları mücadelede ortaklaştıkları, kardeşleştikleri ve federal bir Kıbrıs’a ulaştıkları oranda tek bir “Kıbrıs halkı”na dönüşebilme fırsatı yakalanabilir. Biz Marksistler sadece isteyerek bir hedefe varılamayacağını, somut durumun somut fırsatlarına odaklanılması gerektiğini bilen bilimsel sosyalistler olduğumuz için bu bizim için gün gibi açıktır!

Bu noktada lütfen ufak bir parantez açmama izin verin. Konuşmamın ortalarında “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş soldan değil sağdan yükselen sloganlardan biridir” demiştim. Gerçekten de programına “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş hedefini yazmış hiçbir sol örgüt yokken, solcular arası bir konferansta neden “federasyonun önemine” ilişkin bir başlığa ihtiyaç duyuluyor?

Bu sorunun yanıtı odadaki fili görmemizi gerektiriyor. Çünkü bu hedefi benimsediği halde, takiye yaparak federasyonu savunuyormuş gibi davranan çok geniş bir unsur, tüm sol örgütler içerisinde mevcuttur. Böyle bir unsurun varlığı ise hepimizi zehirlemekte, federal bir Kıbrıs mücadelesi için strateji ve pratik geliştirmemizi engellemektedir. Eğer hedef belirlemekte zorlanmaya devam edersek, hedefe yönelik pratik adımlar atmamız da mümkün olmayacaktır! Tam da bu nedenle Kıbrıs milliyetçiliği ile hesaplaşmak, hedeflerimizi ne dostun ne de düşmanın yanılacağı bir netlikte tarif etmek ve bir an önce işe koyulmak zorundayız.

Devrimciler Kıbrıslılığa karşı değildirler. Bizim için Kıbrıslılık ancak sınıfsal yanı önde tutulacak, ulusal yanı inşa edecek bir mücadelenin ve iki halkın koordineli hareketinin sonucu olarak varılabilecek bir hedeftir. Bu hedefe ilerlerlerken geçeceğimiz güzergahta iki toplumlu, iki bölgeli federasyon, birleşme ve halklarımızın kardeşleşmesi vardır. Bugün var olmayan bir şeye varmış gibi muamelesi yapmak ise çözüme değil ayrılığa hizmet eder.

Dinlediğiniz için teşekkür ederim.