(31.05.2016)
İçişleri Bakanlığı tüm Kaymakamlıklara gönderdiği 20 Mayıs 2016 tarihli bir mektup ile “Bölgelerinizde yapılacak gösteri, yürüyüş ve benzeri tüm etkinliklere Kaymakamlıklarınızca izin verilmeden önce Bakanlığımıza bilgi verilip gerekli onayın tarafımızdan alınması gerekmektedir” şeklinde bir talimat verdi. UBP ve DP’nin yıllardır uyguladığı baskıcı yöntemleri gayet iyi bildiğimizden ve yazıda “izne tabi gösteri, yürüyüş ve benzeri etkinlikler” yerine tüm eylemlerden bahsedildiğinden, bu mektupla tüm eylemleri izne bağlamak niyetinde olduklarını anlıyoruz. Böylesi bir uygulama, Anayasa’ya, en temel insan haklarından olan düşünce ve ifade özgürlüğüne ve mahkeme kararlarına aykırı olduğu gibi açıkça faşizmdir.
Bu hukuka aykırı mektubun uygulanması halinde, izin alınmadan yapılan eylemlerin korsan veya yasa dışı ilan edilmesi ve eylemlere polis saldırısının yapılması mı planlanmaktadır? İçişleri Bakanlığı halk ile polisi karşı karşıya getirmek mi istemektedir?
Anayasa’nın 32’nci maddesi “Yurttaşlar, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplanma veya gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir.” demektedir. Ülkemizde de yürürlükte bulunan İnsan Haklarını Korumaya dair Avrupa Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi ise sadece yurttaşların değil herkesin ifade hürriyetine ve düşüncelerini açıklama hakkına sahip olduğunu belirtirken, 11’inci maddesi asayişi ihlal etmeyen toplantılara katılmak hak ve özgürlüğünü herkese tanımaktadır.
Mahkeme kararında da yer almıştı
İngiliz sömürge döneminden kalan ve halen yürürlükte olan Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nda, eylemler için Kaymakamlıktan izin alınması gerektiği yazsa bile, Anayasa’nın açık kuralı karşısında bu çağ dışı yasayı uygulamak hukuken mümkün değildir. Keza 19 Temmuz davası olarak da bilinen, 19 Temmuz 2011 tarihinde KTHY önünde Tayyip Erdoğan’ın adaya gelişini ve Ankara’dan dayatılan politikaları protesto ederken gözaltına alınan kişilere açılıp beraatla sonuçlanan 6601/2012 sayılı davada da bu konu ele alınmıştır. Mahkeme kararında, Anayasa’da yer alan “önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız toplanma ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı” vurgulanarak, İngiliz sömürge döneminden kalan “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası”nda, eylem yapmayı izne bağlayan kuralların uygulanmasının mümkün olmadığı açıkça belirtilmiştir. Bu mahkeme kararı karşısında, burjuva demokrasisinin bile gerisinde kalan sömürge mantığındaki yasaların iptal edilmesi gerekirken İçişleri Bakanlığı’nın Anayasa ve mahkeme tanımaz mektubu kabul edilemezdir.
CTP yasayı değiştirmedi
Yıllarca hükümette kalan ve insan hak ve özgürlüklerini savunduğunu iddia eden CTP de Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nı kaldırmamış ve yürürlükte, eylem yapmayı izne tabi kılan bir yasanın kalmasına açıkça ortak olmuştur. Bu Yasa kaldırılmış veya değiştirilmiş olsaydı şimdi böyle bir talimat verilmesi mümkün olmayacaktı. Keza Anayasa, yabancılarla ilgili yasaklayıcı bir kural içermezken ve eylem yapmak herkese tanınan bir insan hakkı olarak kabul edilmesine rağmen CTP döneminde de yabancıların eylem yapması izne tabi olarak uygulanmıştır. Dolayısıyla bugün hükümeti eleştiren CTP de, yasalarda özgürleştirici düzenlemeleri ve uygulamaları yapmadığı için bu sonuçtan sorumludur.
Kaymakamlar yazıyı geri göndermeli
Kaymakamlar, Anayasa’ya aykırı bu talebi uygulamak zorunda değildir. Kamu Görevlileri Yasası’nın 10’uncu maddesi, Anayasa’ya aykırı talimatların yerine getirilmeyeceğini ve bu aykırılığın, talimatı verene yazı ile bildirileceğini öngörmektedir. Dolayısıyla hukuka uygun davranmak yükümlülüğünde olan Kaymakamların yapması gereken; İçişleri Bakanlığı’na bir yazı yazarak eylem yapmanın izne tabi olmadığını, verilen talimatın Anayasa’ya aykırı olduğunu ve bu gerekçeyle uygulanmayacağını belirtmektir.
İfade özgürlüğü insan hakkıdır, yurttaş olmayanlara da tanınmalıdır
Örgütler, sendikalar, dernekler yıllardır Anayasal haklarını kullanarak barışçıl eylemler gerçekleştirmekte ve bu eylemler için önceden izin almamaktadırlar. Hatta bu insan hakkının sadece yurttaşlar için değil yurttaş olmayanlar için de kullanılması gerekmektedir. Anayasa, yurttaşlar için önceden izin almaya gerek olmadığını söylemekte ancak yurttaş olmayanlar için bir kural veya yasaklama koymamaktadır. Eylemler için önceden izin gerektiren Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın ise Anayasa ve İnsan Haklarını Korumaya dair Avrupa Sözleşmesi ve bu sözleşmenin içtihatlarla geliştirilen yorumları karşısında uygulanması hukuken mümkün değildir. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası, 1958 yılında yürürlüğe girmiş, İnsan Haklarını Korumaya dair Avrupa Sözleşmesi ise 1962 yılında kabul edilmiştir. Hukuksal yorum kuralları gereği, sonraki yasanın yasa koyucunun iradesini yansıttığı ve önceki yasanın, sonraki yasayla çelişen kurallarının yürürlükten kalktığı kabul edilmektedir. Dolayısıyla yurttaş olmayanlara keyfi olarak uygulanan, önceden izin almadan eylem yapma yasağı dahi hukuken yanlış bir yorumdur.
Bağımsızlık Yolu Hukuk Komitesi olarak, düşünce ve ifade özgürlüğünün bir parçası olan eylem yapma hakkına müdahale edilmesinin kabul edilemez olduğunu; giden hükümetin bu hakkı garanti altına alarak geliştirmediğini, gelen hükümetin ise faşizan uygulamalara yönelmek niyetinde olduğunu vurguluyor ve halkı haklarını savunmaya çağırıyoruz.
Bağımsızlık Yolu Hukuk Komitesi