Son yıllarda ülkemizde de kendini hissettirmeye başlayan faşizm ve muhafazakarlık, kadın, erkek, çocuk, göçmen, yerli, lgbt demeden tek tek yüreğimizi kanatıyor. İçinde bulunduğumuz zaman dilimi özellikle de biz kadınları eve hapsetmeye, eşitsiz cinsiyet rollerinden dolayı adaletsizliğe maruz bırakmaya; okulda cinsiyetimiz veya cinsel yönelimimizden dolayı ayrımcılığa uğramamıza; iş yerinde emeğimizin sömürülmesine tüm bunların yanı sıra sözlü ya da fiili taciz ile de baş etmek zorunda kalmamıza neden oluyor.
Ataerkil kapitalizmin kadınlar ve emekçiler üzerinde hissedilen baskısı yakın zamanda giderek halkın tüm kesimlerini olumsuz etkilemiş, bizi daha da yoksullaştırmaya başlamıştır. Kadın emeğini esnek ve ucuz işgücü olarak görüp her türlü iş güvencesinden yoksun hale getirmek isteyen neoliberal muhafazakarlaşma, kadınların toplumun gerisinde tutulmasına, sosyal hayattan koparılıp eve hapsedilmesine, üstüne üstlük eve hapsedilen kadının ev içi emeği, kadının cinsiyetinden kaynaklı rolüymüş gibi görüldüğünden, değersiz kılınmasına sebep olmuştur. Bu noktada, kadının ev içi emeğinin görünür kılınmasının ve kadının böyle bir yükümlülüğünün olmadığının altının çizilmesinin tam zamanı.
Emeğin yeniden üretimine katkısı saymakla bitmeyen kadın, evde olduğu gibi iş yerinde de sömürülmeye devam etmektedir. Sekiz saatten fazla süren mesailerle, sözlü veya fiziksel tacizlerle kimliksizleştirilmekte, her doğal afete bir kadın ismi verilmesinin altında yatan zihniyetle bedeni üzerinden de sömürüye uğramakta hatta hayatını kaybetmektedir. Kadın Eğitimi Kolektifi olarak özellikle kadınlar için olmak üzere tüm özel sektör çalışanlarına zorunlu sendikalaşmanın önemini vurgulayarak, bu konudaki mücadelemizi yükselteceğimizin altını çizmek isteriz.
Anayasal ve yasal görevi, ülkesinde yaşayan insanların yaşama hakkını, beden bütünlüğünü, vücut dokunulmazlığını korumak olan devletin yükümlülüklerini yerine getir(e)memesinin sonucunda eğitim, sağlık, barınma gibi sosyal haklarımızın budanmasının yanı sıra tüm bunların dinsel gericilikle de birleşmesi, sığınma evi, kamusal kreş gibi imkanların da olmaması ülkemizde, kadınlar için daha fazla şiddet ve baskı anlamına gelmektedir. Artan çocuk istismarları ve çocuk tacizleri de, gericiliğin en çirkin yüzü olarak kendini bir kabus gibi göstermektedir.
Gece kulüplerinde yaşanan insan hakları ihlalleri ve seks köleliği de tüm toplumun ve bu yerlerden para kazanan devletin büyük bir ayıbı olarak yüzümüze vurmaktadır. Kadın haklarına saygısı olan bir hükümetin gece kulüplerini derhal kapatması gerekmektedir.
Ayrıca kendinden olmayanı ezip yok etmeye çalışan, örümcek ağı bağlamış beyinler ve hatta şuursuz caniler olarak karşımıza çıkan faşizm, erkek egemenliği ve kadın aşağılanması ile birleşerek kadın özgürleşmesinin önünde engel teşkil etmektedir. Kadınlar üzerinde söz söyleme hakkına sahip olduğunu düşünen faşizan ve gerici çevrelere, kadının özgürleşmesinin önünde durabileceklerini düşünüyor olmalarının büyük yanılgı olduğunu belirtmekte fayda olduğu kanısındayız. Çünkü biz kadınlar ne önümüze konulmaya çalışılan engellere boyun eğmeye ne de meydanları boş bırakmaya niyetli değiliz. Nefesimizin yettiği yere kadar, meydanları doldurarak mücadelemize devam edeceğiz. Aynen 8 Mart 1857’de, haklarını arayıp grev yaptıkları için yanarak ölen kız kardeşlerimizin yaptığı gibi.
Kadın Eğitimi Kolektifi olarak her yıl olduğu gibi bu yıl da, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde yine meydanlardayız. Pankartınızı, dövizinizi veya sadece kendinizi ve sevdiğinizi alıp sokağa çıkın, özgürleşmeye doğru bir adım atın. Mağusa’da saat 17.00’da Sulu Çember’de, Lefkoşa’da saat 17.30’da Dereboyu Citroen ışıklarında, Omorfo’da saat 18.00’de Terminal’de buluşalım.
Sokaklarda hep birlikte yürüyüp avazımızın çıktığınca birlikte özgürlüğü haykıralım. Haydi, bize katılın çünkü mücadele edecek daha çok yolumuz var.
Kadın Eğitimi Kolektifi adına
Didem Koçak