Federasyon Eskidi mi? ‘İki Devlet’ Yeni Bir Fikir mi? – Münür Rahvancıoğlu

Münür Rahvancıoğlu

Özne Sayı 2

Yaz 2021

Kıbrıs Rum Yönetiminin, iki halkın ortaklığına dayanan federal çözüme yanaşma­ması halinde ‘Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’ ilan edilmelidir.1”

Son cumhurbaşkanlığı seçimleri önce­sinde, federasyon müzakereleri ile Kıbrıslı Türk halkının vakit kaybettiği ve görüş­melere harcanan emeğin kktc’nin tanıtıl­masına ayrılması durumunda çok daha olumlu sonuçların ortaya çıkacağı iddiası gündeme geldi. Bu iddia, kendisini ilk kez ortaya konmuş yeni bir fikir gibi sunuyor­du.

Öncelikle Kudret Özersay liderliğinde­ki Halkın Partisi tarafından olgunlaştırı­lan bu söylem, ardından Ersin Tatar’ın se­çim kampanyasının ana malzemesi olarak işlev gördü. Sonra da seçim sonuçlarına bakılarak “kktc’nin tanıtılması” ve Kıbrıs sorununa bir çözüm modeli olarak “iki devletlilik” tezlerinin seçimin “kazana­nı” olduğu ilan edildi. Buna göre, Kıbrıslı Türk görüşmeciler 1960’lı yıllardan beri­dir Kıbrıs sorununun federal bir çerçevede çözülmesi için samimi bir çaba harcamış ancak “Rumların isteksizliği” nedeniyle bu çabalar başarısız olmuştu. Bu durum­da “Kıbrıslı Türklerin daha fazla vakit kay­betmeden kendi yollarını yürümelerinin” vakti gelmişti.

Bu iddialar birçok açıdan yanıtlana­bilir, yanıtlanmıştır da. Her iki halkın görüşmecilerinin en başından beridir fe­derasyonu bir “B Planı” olarak gördüğü, görüşme masasında olanın her zaman bir yanda “kktc’nin tanıtılması” ile diğer yan­da “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş olduğu” defalarca yazıldı, çizildi. Dahası federas­yon konusundaki isteksizliğin sadece Kıb­rıs Cumhuriyeti egemenlerine münhasır bir tutum olmadığı aksine kktc yetkilileri­nin de en az Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri kadar bu konuda isteksiz oldukları Kıb­rıslı Türk devrimcilerin malumudur. İki devletlilik yaklaşımının Kıbrıslı Türkler için yeni bir yol değil çıkmaz sokak oldu­ğu ise tarihsel bir olgudur. Bütün bunlar yanında bir önemli gerçek daha vardır ki; “Kıbrıslı Türklere ait bağımsız bir devlet ve bu devletin tanın­ması yoluyla iki devletli çözüm” fikri yeni değil; sınanmış, denenmiş ve başarısızlığı tescillenmiş fikirlerdir.

“Hegel, bir yerde, şöy­le bir gözlemde bulunur: Bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: İlkinde trajedi, ikinci­sinde komedi (fars) ola­rak.2”  

Kıbrıs Türk Federe Devleti 13 Şubat 1975’de ilan edildiği ve en azın­dan resmi düzeyde fede­ral bir Kıbrıs hedefi ile kurulduğu halde; bağımsız bir devlet tartışmaları da aynı tarihlere kadar uzanır. Rauf Denktaş 19 Mayıs 1979’da Kiprianu ile bir Doruk An­laşması imzalayan ve federasyon temelin­de bir çözümü tek meşru hedef olarak ilan eden kendisi değilmiş gibi, 12 Ağustos 1979’da Devlet Başkanı sıfatıyla yaptığı konuşmada bağımsız Türk devletini kur­ma niyetinden söz eder. “Rum tarafının uzlaşmaz tutumu karşısında bağımsız Türk devletini ilan etmek kaçınılmazdır” diyen Denktaş, bunun karşısında olanlara da gözdağı vermekten kaçınmayarak gere­kirse “yeraltına inileceğini” ve “gizli örgüt kurulacağını” açık açık söyleyecektir.

Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin Hazi­ran 1981’de gerçekleşen genel seçimleri; TKP’ye %28 oy ile 13 milletvekili, CTP’ye %15 oy ile 6 milletvekili kazandırmıştı. Denktaş’ın bu seçim so­nuçları karşısındaki yoru­mu “sol güçlendi, önlem almak lazım” şeklinde olacaktır. Söz konusu ön­lem bir süredir ısıtılmakta olan “bağımsız Türk dev­leti” siyasetinin yükseltil­mesidir.

Self Determinasyon İçin Aydın Hareketi isimli örgüt bu dönemde kuru­lacak, Kıbrıslı Türklerin kendi kaderini tayin hak­kı olan bir halk olduğu ve kendi kaderini tayinin de sadece ayrılmak yönün­de kullanılabileceği tezi gündeme getirilecektir3. Kendi kaderini tayin tar­tışmalarını çarpık bir prizmadan aktaran bu yarım yamalak teorilerin savunucu­ları arasında Arif Hasan Tahsin, Mustafa Akıncı, Ahmet Karaman ve Şener Levent gibi bugünün gençleri için şaşırtıcı gele­cek isimler de vardır. Doğan Harman ve Sabahattin İsmail’in o dönemin sol hare­ketinden kopuşu da bu tartışmalar ile baş­lamıştır.

1983 yılında süreç hızla kktc’nin ilanı­na doğru ilerlerken KTÖS Genel Sekrete­ri Arif Hasan Tahsin: “20. asırda toprağı, dili, dini ve yönetimi ayrı bir ulusa ‘ba­ğımsızlık ister misiniz’ diye sorulması bile ayıptır4” şeklinde konuşmaktadır. Çalışan Halkın Partisi adına Ahmet Karaman da yaptığı basın açıklamasında “Kıbrıs Türk halkına kendi bağımsız devletine kavuş­ma hakkını içten ya da dıştan kimsenin çok görmeye hakkı yoktur5” diyecektir. Mustafa Akıncı ise “bağımsız Türk dev­leti” görüşünün TKP içerisinde yükselen ismidir.

Sonunda 15 Kasım 1983’de kktc ilan edildi. Soldan ve sağdan kktc’yi savunan­ları ortak iddiası; bu devletin ilanı ile Kıb­rıslı Türk halkının kendi kaderini tayin sürecinin tamamlandığı, kktc’nin bağım­sız bir devlet olduğu ve bunun da Kıbrıs sorununun çözümüne önemli bir katkıda bulunacağı idi. Bizler bugün bu iddiaların hiçbirinin gerçekleşmediğini biliyoruz. O dönemde de bu iddiaların gerçekleşmeye­ceğini, aksine bağımsızlık ilanının sözde kalacağını ve Kıbrıslı Türklerin iradesine zarar vereceğini, Türkiye’ye olan bağımlı­lığı arttıracağını söyleyenler vardı6. Ancak Şener Levent, Arif Hasan Tahsin, Musta­fa Akıncı ve Ahmet Karaman gibi isimler bu gerçekleri deneyimle öğrenmek duru­munda kaldılar.

Annan Planı Referandumu sonrası Kıbrıslı Türk halkının federal bir çözüm istencinin tescillenmesi de, Mustafa Akın­cı etrafında oluşan irade de benzer bir de­neyimin sonucudur. Görmek isteyen her­kes kktc’nin ilanı ile görmüştür ki, sözde bağımsızlık Türkiye’ye daha fazla bağım­lılık demektir. Kıbrıslı Türklerin iradesi 1983’den sonra her geçen yıl biraz daha aşınmış, onurlu bir halk olarak kendi ka­derini tayin etmesi bir yana en basit konu­larda dahi söz hakkı olmayan bir cemaate indirgenmiştir.

İki devletlilik tezi, 1983’te denenip başarı ile sonuçlanan projenin yeniden ısıtılıp masaya konmasından başka bir şey değildir. Bu tezin başarısı, federal bir Kıbrıs istencinin büyümesi karşısında ön­lem almak ve çözümsüzlüğün sürdürül­mesi konusunda denenmiş ve egemenler açısından olumlu sonuç vermiştir. Ancak Marx’ın da belirttiği gibi birincide trajedi olanın ikincide komedi olarak yaşandığı da bir gerçek.

1983’de bağımsız devlet tezinin arka­sında Denktaş gibi karizmatik bir figür vardı, şimdi söz konusu olan Tatar gibi bir komedyendir. 1983’de Arif Hasan Tah­sin, Şener Levent gibi güçlü kalemlerle savunulan bağımsız devletin şimdiki sa­vunucuları Türkçe dahi bilip bilmedikle­ri tartışılabilecek Ahmet Tolgay ve Reşat Akar gibi kalemlerdir. 1983’de KTÖS ve TKP gibi kitlesel örgütler desteğinde ha­yata geçirilen bağımsızlık; şimdi YDP’nin koltuk değnekliği ile “başarıya” ulaşmış­tır. 1983’de Türkiye derin devletinin göz yumması ile sivil idareden kaçırırcasına ilan edilen bağımsız devlet tezini; şimdi AKP-MHP bloğunun ittirmeleri, çuval­larla para, iradeye müdahaleler, baskı ve zorlamalar ayakta tutmaktadır. Birincisi Kıbrıslı Türklerin kandırılmışlığının ürü­ nüyken, ikincisi Türkiye’nin zorlaması ile mümkün olmuştur. Söz konusu olan tarihin tekerrür etmesinden ziyade tepe­taklak olması gibidir. Ama gene de ortada yeni bir şey yoktur. Birincide Kıbrıslı Türk halkının iradesi teslim alınmış, şimdi ya­pılmaya çalışılan da teslim alınan irade­nin infaz edilmesidir.

“Tek Çözüm Kıbrıs Cumhuriyeti7”

“İki Devletli Çözüm” iddiası, Kıbrıslı Türklerin uluslararası statü ve irade sahi­bi bir halk olma istencine yanıt verir gibi görünen ama bunun yaşam bulması için elzem olan “Kıbrıs’ın birleşmesi” ihtiyacı­nı dışarda bırakan bir yaklaşımdır. Kıbrıs birleşmeden, Kıbrıs halkları kardeşleşme­den Kıbrıslı Türklerin irade icra etmesi de, uluslararası bir statü elde etmesi de müm­kün değildir. 1983’te ilan edilen kktc’nin; o tarihe kadar var olan statü kırıntılarını da silip süpürmesi, hemen ardından yaşa­nan gelişmelerin de irademizdeki aşınma­yı arttırması bunun pratik göstergeleridir. Meseleyi 1983’de teorik olarak kavraya­mamış olanlar, ardından yaşanan pratik­ten bazı dersler çıkardılar ve “iki devletli­lik” görüşünden vazgeçtiler.

Ancak teorik kavrayış eksikliğinin, çoğu zaman pratik kavrayışı da sakatladı­ğı bu örnekle bir kez daha kanıtlanmıştır. Çünkü 1983’de bağımsız Türk devleti tezi­ni hararetle savunanlar, şimdi de ikiliğin diğer kutbuna savrulmuş, “Tek Çözüm Kıbrıs Cumhuriyeti” tezinin bayraktarlı­ğını yapmaktadırlar. Oysa “Kıbrıs Cum­huriyeti’ne Dönüş” çağrısı, adanın yeni­den birleştirilmesi ihtiyacına yanıt verir gibi görünen ama bunun yaşam bulması için elzem olan “Kıbrıslı Türklerin statü sahibi bir halk olma” istencini dışarda bı­ rakan bir yaklaşımdır. Kıbrıslı Türklerin statü sahibi bir halk olma istenci tatmin edilmeden, Kıbrıs’ın birleşmesi mümkün değildir. 1960’da ilan edilen Kıbrıs Cum­huriyeti ve 1963-1974 deneyiminin Kıbrıs­lı Türkleri Denktaş’ın ardından ayrılıkçı bir noktaya sürüklemesi bunun pratik göstergesidir.

Bu sebeple hem statü hem de birleşme eksenlerini içermeyen herhangi bir giri­şim, hedeflediği sonuçların tam tersini üretmeye mahkûmdur. Mesele öznelerin niyetlerine bağlı değildir. Bağımsız devlet talebi daha fazla bağımlılıkla, üniter dev­let talebi de daha keskin bir bölünmeyle sonuçlanacaktır. Bundan kaçınmanın olası tek yolu, federal bir Kıbrıs’tır. Kıbrıs halkalarının kardeşleşmesi, Kıbrıs’ın bir­leşmesi ve Kıbrıslı Türklerin statü sahibi egemen bir halk olarak irade sahibi olması sadece federasyon ile mümkündür.

Bağımsız devlet olduğu iddiasındaki kktc’nin balonu kısa sürede patlamıştı. Ersin Tatar’ın “iki devletlilik” iddiası ise daha başından yola patlak çıktı. Öyle ki Tayyip Erdoğan’dan Devlet Bahçeliye, 85 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti Devle­ti’nin bütün üst düzey yöneticileri bu pat­lak balonu şirin göstermek için maddi, manevi, siyasi bütün kaynaklarını sefer­ber ettiler. Gösterebildikleri tek şey ise kk­tc’nin egemen bir devlet değil, AKP-MHP Bloğunun arka bahçesi olduğudur.

Bugünün görevi ise kktc’nin ilanını destekleyip ardından tepkisel bir şekilde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne savrulanların yo­lunu takip etmek değil; bağımsız, federal, birleşik Kıbrıs için Kıbrıslı Türk halkının varlığını savunmaktır. Bu da emek eksenli bir siyasetle, devrimci bir siyasetle müm­künüdür. Bağımsızlık Yolu bunun için var­dır, bunun için Kıbrıslı Türk emekçilerin devrimci partisidir.

Dipnot:

1 Mustafa Akıncı, 16 Haziran 1983, Söz Gazetesi

2 Karl Marx, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i

3 Halk-Halklar tartışması, kendi kaderini tayin gibi me­selelerin devrimci bir perspektiften değerlendirilmesi için bkz. “Neden Kıbrıslı Türk Halkı Diyoruz?” Bağımsızlık Yolu Broşür

4 SÖZ Emekçi Halkındır, Yazarlar Birliği Açık Oturum Dü­zenledi, 30 Mayıs 1983

5 SÖZ Emekçi Halkındır, ÇHP Adına Yayınladığı Basın Bil­dirisinde, 16 Haziran 1983

6 Ayrıntılı bir tarihsel okuma için bkz. Kıbrıslı Türk Dev­rimci Hareketi (Halk-Der), Münür Rahvancıoğlu, Kalke­don Yayınları

7 Avrupa Gazetesi, 14 Mayıs, 2021