Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi Üyesi Umut Ersoy, Kıbrıs Genç TV’de Muazzez Gazihan’ın Gündem Özel programına katılarak gündemi değerlendirdi.
Mücadele Hayatın Her Alanında Verilmesi Gerek
Ersoy, bu ülkede iktidar hükümetler değildir o yüzden biz de hükümete talip değiliz, hükümet olsak dahi iktidar olamayacağımızı biliriz dedi. ‘Hükümet olunca her şeyi değiştireceğim’ anlayışını doğru bulmadıklarına değinerek, sosyal, ekonomik, siyasal mevzularda Türkiye Cumhuriyet’i egemenlerinin kararlara çok ciddi bir tahakkümü olduğuna değindi. Eğitimde, sağlıkta, enerjide farklı sermaye gruplarının söz sahibi olduğunu ve hükümetlerin ya da meclisin daha çok bu iktidar odaklarının isteklerini yerine getirdiğini, çantacılıklarını yaptığını sözlerine ekledi.
Seçimlere girmenin ve orada olmanın önemini ‘Bu yapı üzerinden yürüyen bir iktidar var ama siz bu iktidar yapısını karşı ve onların temsilcilerinin önüne her koşulda çıkabilmeli, halkın çıkarına olan siyaset alternatiflerini halka sunabilmelisiniz’ şeklinde açıklayan Ersoy, seçimlerin ve parlamentonun, halkı bilinçlendirmek, yaşanan süreçlerin içerisinde aslında halka nasıl yalan söylendiğini, nelerin halktan gizlendiğini, sermayeye nasıl para aktarıldığını ve iktidar odaklarının kim olduğunu ifşa edebilmek, mücadeleyi yükseltebilmek, toplumsal çelişkileri daha görünür kılabilmek için bir araç olarak da kullanıla bilineceğine değindi. Bir kişilik bir seçim yapılacağını hatırlatan Ersoy, memleketin sorunlarının, hükümetleri değiştirmek ya da mecliste sandalyede oturan insanları değiştirmekle çözülmeyeceğini, meselelerin çok daha uzun yıllara yayılmış yapısal problemler olduğunu vurguladı. Ara seçimle ilgili Ersoy, Bağımsızlık Yolu olarak mücadelenin hayatın her alanında verilmesi gerektiğini ve sokakta eylem yapmakla seçime girmeyi birbirinden ayırmadıklarını söyledi. Mücadelenin bir bütün olduğunu belirterek, mecliste, seçimde, sokakta, farklı araçlarla medyada, siyasal programları çerçevesinde her şeyi, her yerde yapmaya çalıştıklarını ekledi. Henüz parti meclisinin ara seçim gündemiyle toplanmadığını açıkladı.
Umutsuzluğun ve Yılgınlığın Pompalandığı Yerde Halkı Mücadeleye Çağırıyoruz
Halkın özne olmaması, olduğu yerde hareketsiz kalması ve siyasete bulaşmaması için yoğun bir ideolojik saldırı altında olduğunu söyleyen Ersoy, halka ya güçsüz olduğu ya da bütün bu yaşananlar için “müstahaktır size, siz böylesini hak ediyorsunuz” gibi yaklaşımlar sergileniyor olduğunu söyledi. Emekçi halkın çeşitli mekanizmalar aracılığıyla örgütsüz bırakıldığına değinen Ersoy, halkın özne olabilmesi için siyasete katılması gerektiğini söyledi. Siyasetin ‘yönetmek’ anlamına geldiğine değinen Ersoy, biri size ‘siyaset yapma’ dediği zaman yönetime karışma demek istiyor. Yönetime karışma denilen insanların emekçiler olduğunu, hayatı üreten, malları, hizmetleri üreten insanlara ‘siyaset yapma’ dendiğini sözlerine ekledi. Ersoy, ‘Biz bunun tam tersini söylüyoruz. Üretenler yönetsin diyoruz’ dedi. Bu yüzden emeğe dayalı siyaset yapmaya çalıştıklarını söyledi. Emeği eksene alan siyasete, halkı da yanımıza çağırıp bizimle örgütlenmeye ve emek üzerinden siyaseti büyütmeye çağırıyoruz dedi. Bu kadar umutsuzluğun ve yılgınlığın pompalandığı yerde Bağımsızlık Yolu’nun sürekli emekçileri örgütlenmeye ve mücadeleye çağırdığını hatırlattı.
Sendikalaşma Mücadelesi Verilmediği Sürece Hareketlenme Olmayacak
Ersoy, Kıbrıs’ın kuzeyinde bir şeyler değişecekse özel sektör çalışanları sayesinde olacağını vurguladı. Özel sektör çalışanlarının, emekçi kesimler arasında en çok sorun yaşayan, hak gaspına uğrayanlar olduklarını, aynı zamanda bu ülkedeki değişimi sağlayabilecek, hayatımızı siyasal, demokratik, ekonomik pek çok açıdan daha ileriye götürebilecek kesim olduklarını söyledi. Özel sektörde %0,5’lik sendikalaşma oranı olduğuna dikkat çekerek ABD gibi kapitalizmin merkezi olan bir ülkede bile bu oranın %7 olduğu belirtti. Örgütlenmenin, demokratik, ekonomik hatta siyasal anlamda bile insanların bir araya gelerek kendi hakları için bir şeyler söyleyebileceği, kendi taleplerini dile getirip sıkıntılarına çözüm yolları bulabileceği araçların her birinin önü kapatılmıştır dedi. Uzun vadede yaşanan bir sürecin sonunda bu duruma geldiğimizi söyleyen Ersoy, sendikalaşma mücadelesi verilmediği ve özel sektöre kendi hakları için mücadele edebilme, kendi sorunlarını kendi çözebilme fırsatı verilmediği sürece bir hareketlenme olmayacak dedi. Özel sektörde on kişi ve üzeri çalışanı olan iş yerlerinin sendikasız işçi çalıştırmasının yasaklanması gibi net bir talepleri olduklarını vurguladı.
Ersoy, kamu sendikalarının özel sektöre doğru açılım yapmaları gerektiğine değinirken, “Ya örgütlenme faaliyetlerini özel sektörün içerisine de genişletmek zorundalar ya da özel sektörde sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması gibi net bir talebe destek vermeleri gerekiyor” dedi. Sendikal hareketin başka bir çözümü varsa ortaya koysun, bizde tartışalım diyen Ersoy, bu şekilde yüzbinlerce insanın hayatını etkileyen koşullarla ilgili hiçbir şey yapmamak kabul edilebilir bir şey olmadığını belirtirken, bu tutumun sendikaların toplumsal meşruluğunu da azalttığını sözlerine ekledi.
Asgari Ücret En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmeli
Özel sektör çalışanlarının serzenişlerinde haklı olduklarını belirten Ersoy, asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesi talebine değindi. Talebin önemini ‘Asgari Ücret Saptama Komisyonu’nun işçi, işveren ve devlet olmak üzere üç tarafı var. İşveren ve devlet tarafı istedikleri gibi anlaşabiliyorlar. İşçi tarafını temsilen bir kamu sendikası var, o kamu sendikasının bir tane bile asgari ücretli çalışanı yok, asgari ücretlilerin olmadığı ama asgari ücret dışında başka pazarlıkların da dönebildiği bir yapıdan bahsediyoruz. Aynı zamanda gösteri halinde sürekli esnetilen süreçte asgari ücret eriyor ve alım gücü düşüyor. Bunun net bir standarda bağlanması gerekiyor, komisyonun dağılması ve asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesi gerek.’ şeklinde açıkladı. Ersoy, talebin yasasını 2018 yılında hazırladık ve ilgili bakanlığa sunmuştuk, sadece el kaldırmaya bakar dedi. Rejim siyasetlerinin yasayı geçirmek istememelerinin sebebinin, büyük sermayeyi karşılarına almak istememeleri olduğunu iddia etti. Ersoy, asgari ücretin en düşük kamu maaşına eşitlenmesi durumunda esnafı ve küçük işletmeleri koruyucu önlemler alınması gerektiğini dile getirirken, işçi başına prim desteği uygulamasından bahsetti. Ersoy, işçi başına %60 sigorta primini devletin üstlendiğini belirtirken, küçük işletmesi olanlar yanında çalıştırdığı bir-iki kişi için destek alırken oteller zinciri olanların yanında dört bin kişilik çalışanı varsa çarpı dört binlik kadar yardım aldığını belirtti ve bu uygulamanın adaletsizliğe dikkat çekti. Yanınızda ne kadar çok çalışanınız varsa o kadar çok destek alındığını söyleyen Ersoy, bu durumun halkın vergilerini patronlara aktarmanın başka bir versiyonu olduğuna değinirken, desteğin 10 kişi ile sınırlı tutulması gerektiğinin altını çizdi. Küçük esnafa elektrik ve kira gibi başka destekler verilebileceğini eklerken büyük sermaye sahiplerini ve küçük işletmelerin aynı potaya atıldığında avantajlı çıkanın çeşitli kıyaklar çekilen büyük sermaye olduğunu belirtti.
Toplumsal Zenginliği Kamusal Fayda Üzerinden Dağıtmaya İhtiyacımız Var
En temel sorunun programın başında da belirtiği gibi yapı olduğunu hatırlatan Ersoy, bir şey ya haktır ya da ranttır dedi. Bizde eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, enerji gibi temel hakların hepsinin ranta dönüştürüldüğünü belirtti. Bunların üzerinden belirli sermaye gruplarının sürekli muazzam karlar elde ettiğini ekledi. Temel insan haklarının kamusal olarak karşılanması gerektiğinin altını çizerken, bireysel zenginliği biriktirmeyi değil, toplumsal zenginliği kamusal fayda üzerinden dağıtmaya ihtiyacımız olan yapısal değişime ihtiyacımız olduğunu söyledi. Bunun da ancak emek eksenli bir siyasetle olabileceğini söyleyen Ersoy, diğer siyasetlerin sermayenin siyaseti olduğunu belirtti.
Sırtımızda Asalak Gibi Beslenen, Sürekli Kamusal Kaynaklarımızı Emen Bir AKSA Var
Enerjinin temel bir insan hakkı olduğunu belirten Ersoy, nasıl oldu da biz bugüne geldik sorusunu yöneltirken, bu kadar enerji tartışması, iki üç senedir devam eden elektrik kesintilerini nasıl yaşıyoruz dedi. Buna bir süreç içerisinde geldiğimizi belirtti. Bu sürecin 1999 yılında Bakanlar Kurulu’nun aldığı bir kararla başladığını hatırlattı. Kararın, elektrik üretimimizi kamu özel ortaklığıyla yapmak, kamusal elektrik santralimizin yanına bir de özel santral kurulması ve özel şirketin onunla beraber enerji üretmesi olduğunu söyleyen Ersoy ‘geçen yirmi sene içerisinde, bizim bilinçli bir şekilde kamusal santrallerimiz, bakımsız bırakıldı ve yatırım yapılmadı’ dedi. 2010-2012 yıllarında Türkiye ile imzalanan iş birliği protokollerine baktığımızda ‘kamusal santrallere yatırım yapılmayacak’ maddesinin girdiğini görüyoruz dedi. Bunun ‘ben kendi santrallerime yatırım yapmayacağım, ihtiyacım varsa AKSA’dan alacağım’ demek olduğunu söyledi. Ersoy, bütün bu yıllar içerisinde muazzam bir kamusal kaynağın AKSA’ya akmış dedi. 2012 yılında çıkan Sayıştaylık raporuna değinirken, raporun madde madde AKSA ile 2009 yılında imzalanan sözleşmeyle birlikte, AKSA’ya nasıl kıyaklar çekildiğini, nasıl haksızlıklar yapıldığını ve bu halkın parasının fazladan fazlaya AKSA’nın cebine akacağını ortaya koyduğunun altını çizdi. Aynı zamanda raporda, 2024’’e kadar kamusal santrallerimize yatırım yapmazsak ve AKSA’dan enerji almaya devam edersek 1 Milyar doların üstünde fazladan bir parayı AKSA’ya vereceğimizin yazdığını belirten Ersoy, bu konuyla ilgili hiçbir rejim partisinin hiçbir şey yapmadığını vurguladı. Birbirlerini suçlamalarının hiçbir anlama gelmediğini belirten Ersoy, çünkü hepsi beraber yaptılar dedi. Yaptığımı fazladan ödemelerle okullar, hastaneler, spor kompleksleri gibi akla gelebilecek birçok şey yapılabileceğinin altını çizerken, yapmamız gereken şeyin sözleşmeyi feshetmek ve AKSA’yı kamulaştırıp Kıb-Tek’ in kontrolüne vermek olduğunu belirtti. Bugünden itibaren bunu yaptığımız anda hemen enerji maliyetlerimizin düşeceğini aynı zamanda kendi kamusal santrallerimize yatırım yapmak için kaynağın kendiliğinden ortaya çıkacağını belirtti. Ersoy, aslında yapılacak şey basit ama bunun için AKSA’yı ve Türkiye egemenlerini karşınıza almaya korkuyorsanız bunu dillendiremezsiniz bile dedi. Bizim sırtımızda asalak gibi beslenen, sürekli kamusal kaynaklarımızı emen bir sermayeden bahsediyoruz ama gelip geçen hiçbir hükümet buna dur demedi. İşte bu yüzden siz iktidar değilsiniz, siz iktidar olamazsınız, siz muhalefet bile olamazsınız diyen Ersoy, artık bu AKSA ile olan ilişkinin sonlandırılması gerektiğini ve enerjimizi kamusal olarak üretebilmesi gerektiğini vurguladı. Bu kadar bakımsızlığa ve yatırımsızlığa rağmen Kıb-Tek’in AKSA’dan daha ucuza elektrik ürettiğini hatırlattı.
Yıllık 30 Milyon doları AKSA’ya yıllık kira olarak verdiğimize değinen Ersoy, AKSA’ya kira bedeli ödüyoruz, yakıt parası ödüyoruz, bir de döviz bazında alım garantimiz var dedi. AKSA’ya 2022 yılı için 700 milyon KW alım garantisi verildiğini, AKSA’nın 650 milyon KW enerji ürettiğini, aradaki farkın döviz garantili parasını, kira parasını ve yakıt parası verdiğimizi belirten Ersoy, üretilmeyen enerjinin kira parasını da yakıt parasını da alım garantisini de hepsini sözleşmesi yüzünden AKSA’ya verdiğimizi vurgularken bunun açıkça halkı kazıklamak olduğunun altını çizdi. Esas sıkıntının rejim partilerinin neden buna isyan etmedikleri olduğunu ekledi.
Ersoy, AKSA’nın sözleşmesini feshettiğimiz anda sadece kira bedelinden yıllık 30 milyon dolar civarında bir rakamın kaynak olarak ortaya çıkacağını belirten Ersoy, bu kaynağı Kıbtek’e yatırım yapmak amacıyla kullanılabileceğini ayrıca sözleşmesinin feshiyle birlikte enerji maliyetlerinin hemen aşağıya düşeceğini belirtti. Elektriğin temel bir insan hakkı olduğuna değinen Ersoy, 250KW’a kadar enerjinin konutlara bedava verilmesi gerektiğini söylerken, aynı zamanda konut tarifelerinin güncellenmesi gerektiğini belirtti. Temel ihtiyaç ve lüks tüketim ayrımını ortaya koymak gerektiğine değinen Ersoy, temel ihtiyacı uygun bir fiyatta tutmamız, lüks tüketime de fazladan fiyat koymamız gerekiyor dedi. Ayrımı yapabilmek için kullanılan enerjinin kimin tarafından hangi amaçla kullandığına bakmak lazım; Konutlar mı? Oteller mi? Gazinolar mı? Kumarhaneler mi? Gece kulüpleri mi? Bunun analizini yapmamız gerekiyor dedi. Konutlardan daha düşük tarifede fiyatlandırılan gazino ve oteller olduğuna değinirken yüksek enerji tüketimi yapan ve hiçbir kamusal faydası olmayan kumarhanelerin bu tarifeyle nasıl korunduğunu görmemiz gerektiğini belirtti. Ersoy, kumarhane ve otellerin çok kullanan çok öder prensibiyle ücretlendirilmesi gerektiğini vurguladı.