Tarih boyunca, nereden gelmiş ve nerede doğmuş olursa olsun, Kıbrıs’ı kendine vatan bilmiş insanların yüzleştiği temel bir sıkıntı var: Kendi kendini idare eden, dış karışmacılık tarafından belirlenmeyen bir yönetim iradesi ortaya koyabilmek!
Adamızın konumu nedeniyle yüzyıllardan beridir yaşanan bu sorunu, bugün biz de yaşıyoruz. Üstelik bu sadece Kıbrıslı Türklerin değil, Kıbrıslı Elenlerin de yaşamakta olduğu bir sıkıntıdır. Kıbrıs sorunu, Kıbrıs halklarının söz, yetki, karar, iktidar sorunudur! Ve bu adayı kendine vatan bilmiş insanların, bölünmüş halde bulunması sadece dış güçlerin bizleri daha kolay idare etmesine yarar… Eğer bugünümüz ve geleceğimizi biz idare etmek istiyorsak, yeniden birleşme ve yeniden kardeşleşme, temel ihtiyacımızdır…
Dün akşamki görüşmeyi değerlendirirken, önce meseleyi bu şekilde görüp görmediğimiz konusunda anlaşmalıyız. Adamızın coğrafi ve insani birleşmesini, kendi kaderini özgürce tayin için bir şart olarak, bir gereklilik olarak görüyor muyuz, görmüyor muyuz?
Biz devrimciler, barış dışında bir bağımsızlık yolu bulunmadığını bildiğimiz için; bunun sadece “liderlere” emanet edilemeyecek kadar önemli olduğunu hep vurguladık. Crans Montana, Mont Pellerin vb süreçlerde şişirilen umutların, sadece görüşme masasına endeksli hayallerin yıkılacağını ifade ettik ve görüşmeler dışında halklara dayanmayan barış girişimlerinin eksikliğini eleştirdik. Bu eleştiriler, görüşmelerin yapılmasına değil, halklara dayalı gerçek bir barış sürecinin tabandan yürütülmemesine yönelikti, hala da öyledir…
Dün gerçekleşen görüşme, “liderler” düzeyinde berhava olan zeminin tamiri yolunda anlamlı, önemli ve olumlu bir gelişmedir. Ancak meselenin; halklar, sokak, günlük hayat kısmı hala eksiktir. Görüşme sürecinin bu eksikliğini ifade etmekle, görüşmelerin varlığını reddetmek arasındaki farka dikkat edelim!
Barış ve yeniden birleşmeyi, Kıbrıs halklarının kendi kaderini tayini için elzem görmeyenlerin eleştirisi, görüşmelerin kendisine, sürecin devamına yöneliktir. Devrimcilerin uyarısı ise; her şeyin görüşme sürecine havale edilemeyeceği, Kıbrıs halklarının gündelik hayatta özne olmak, eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, kadına yönelik şiddet, özel sektörde sendikalaşma ve benzeri konulara müdahale etmek suretiyle Kıbrıs sorununda da belirleyici bir güç olması gerektiği yönündedir.
Bugün Akıncı ve Anastasiadis görüşmesinin sonuçlarını doyurucu bulmayanların esas derdinin ne olduğunu anlamak için, Kıbrıs’ta barışı bir ihtiyaç olarak görüp görmediği sorusu temel bir turnusol kağıdıdır… Barışı değil; bölünmüş bir adada, emperyalistlerle onların taşeronlarının uydusu konumunda yaşamamızı yeterli bulanlar; zaten görüşmelerin kendisine karşıdırlar… Devrimciler ise görüşmelerin devam etmesini savunur ama süreci “liderlere” emanet ederek oturup beklemeye karşıdırlar… Bu yüzden, Bağımsızlık Yolu olarak Akıncı ve Anastasiadis tarafından dün ortaya konan gelişmeyi, bir olumluluk olarak selamlıyoruz. Ancak barış güçlerini, emekçi halkın sorunları temelinde ülkemizin günlük meselelerine müdahil olmaya, sokakta olmaya ve çözümü ne görüşme masasına ne de burjuvazinin ihsanına terk etmemeye çağırıyoruz.
Barıştan çıkarı olanlar Kıbrısın emekçi halklarıdır, barışı ancak örgütlü emekçiler kurabilir!
Bağımsızlık Yolu (a)
Münür Rahvancıoğlu
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri