Bağımsızlık Yolu, 23 Mayıs 2023 Salı günü parti genel merkezinde gerçekleştirilen basın toplantısında 25 Haziran tarihinde yapılacak olan Milletvekilliği Ara Seçimi konusunda alınan Parti Meclisi kararını açıkladı.
Bağımsızlık Yolu Lefkoşa Bölge Sorumlusu Cansu N. Nazlı, açılış konuşmasında içinden geçtiğimiz süreci değerlendirerek, asgari ücretin açlık sınırında olmasına, çocukların okullarının döküldüğü için eğitimde yaşadıkları zorluklara, devlet hastanelerinin halkın sağlık ihtiyaçlarına karşı yetersiz kalmasına, toplu taşımanın olmamasına dikkat çekti. Kıbrıs Türk halkının en temel ihtiyaçlarına kamusal olarak erişemediğini ve bu süreçte anayasal haklarını kullanamadığını söyleyen Nazlı, parti meclisinin ara seçime girme kararı alırken bütün bu konuları ele aldığını belirtti.
Bağımsızlık Yolu Sine-i Millet Çağrılarına Katılmadı
Basın bildirisini okuyan Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi Üyesi ve Dışilişkiler Sekreteri Salih Hayaloğlu, halkı 25 Haziran Ara Seçimi’ne taşıyan sürecin 2021 yılında yükselen ve 2022 Milletvekilliği Genel Seçimi’nden sonra devam eden “Sine-i Millet” çağrılarıyla başladığını söyleyerek, Halkın Partisi’nin 19 Mayıs 2022 tarihinde sine-i millet kararı almasıyla bugüne gelindiğini hatırlattı. Bağımsızlık Yolu’nun hiçbir zaman sine-i millet çağrılarına katılmadığını belirten Hayaloğlu, gelinen aşamada önümüzde duran Ara Seçim’e yönelik karar alırken bu olguyu yaşanmamış addetmenin mümkün olmadığını belirtti. Hayaloğlu, bu sürecin öznesi olan siyasetlerin ise, kendi çağrılarının sonucu olarak önümüze konan Ara Seçim’e dair konuşurken, bununla ilgili hiçbir değerlendirme yapma ihtiyacı duymayan siyasi etik dışı anlayışlarını tarihe bir not olarak düştüklerini ifade etti.
Bağımsızlık Yolu’nun temsili demokrasinin sınırlarının bilincinde olan sosyalist bir parti olduğunu dile getiren Hayaloğlu, halkın beş yılda bir oy vererek tüm iradesini bir grup seçkin kişiye devretmesinin, daha sonra da siyasetteki yönetme ve karar alma pratiğine karıştırılmaması yönteminin demokrasinin en ilkel biçimi olduğunu söyledi. Hayaloğlu, bu modeli yeterli bulan rejim partilerinin ve seçimler sonucunda oluşmuş olan hükümetlerin halkı temsil ettiğini, halkın arzu ve isteklerine göre hareket edeceğini ve beş yıl boyunca bu doğrultuda istediği kararları almaya hakları olduğunu iddia ettiklerini söyledi. Hayaloğlu, “Onlara göre, zaman zaman halkın istençlerine ters düşen hükümetler oluştuğu takdirde, sine-i millet yani halkın bağrına geri dönmek yoluyla bu istisnai sapma düzeltilebilir. Yani sine-i millet temsili demokrasinin en uygun demokrasi modeli olduğunu düşünen rejim siyasetçileri için, olağan bir düzeltme mekanizmasıdır” diye konuştu.
Bağımsızlık Yolu, Doğrudan Demokrasiyi Hayata Geçirmek İçin Mücadele Eder
Sosyalistlerin, temsili demokrasiden çok daha üstün bir model olan “doğrudan demokrasi”yi hayata geçirmek için mücadele ettiğini vurgulayan Hayaloğlu, doğrudan demokrasinin halkın beş yılda bir değil, günde birden fazla kez siyasi konulara dair söz söylemesi, tercihte bulunması, uygulamaya katılması anlamına geldiğini söyledi. Hayaloğlu, gelişen teknoloji yardımıyla cep telefonlarımızdan dahi günde birkaç kez katılabileceğimiz referandumların, işyeri komite ve konseylerinin, mahalle komitelerinin ve seçilmişleri geri çağırma hakkı gibi unsurların doğrudan demokrasinin en bilinen araçları olduğunu ifade etti.
Bağımsızlık Yolu’nun, doğrudan demokrasiyi savunan sosyalist bir parti olduğunu ve temsili demokrasinin en baştan halkı temsil etmemek üzere kurgulandığını belirten Hayaloğlu, seçilenlerin halkı değil başta sermayedarlar olmak üzere güç odaklarını temsil ettiğini ve özellikle ülkemizde hükümetlerin iktidar değil, TC egemenleri ile farklı sermaye gruplarının ortak işlerini gören bir komiteden ibaret olduğunu söyledi. Hayaloğlu, “Bu nedenle de partimizin istisnai olarak rayından çıkmış temsil mekanizmasını yeniden yerine oturtma istenci anlamına gelen ‘sine-i millet’ çağrılarına asla katılması söz konusu olamaz. Partimiz temsil mekanizmasının halktan kopuk olmasının istisnai değil yapısal olduğunun farkındadır ve bu yapıyı yıkmak üzere örgütlenmekte, mücadele etmektedir” dedi.
Sine-i Millet Çağrısı Yapanların Sesleri İp Gibi Kesilmiştir
2021’den itibaren “muhalefet sine-i millete dönsün” şeklinde yükseltilen taleplerin, kendisi de o tarihte bir muhalefet partisi olan HP tarafından yanıtlandığını ifade eden Hayaloğlu, o güne kadar gün aşırı sine-i millet çağrısı yapanların seslerinin ip gibi kesildiğini söyledi. Bu çağrıyı yapanların istifa etmesini istediklerinin HP olmadığını belirten Hayaloğlu, kendi çağrılarını kuyruğunda dolandıkları partiye değil de muhalefete yaptıkları zaman, HP’nin de bunu kendi üstüne almasının doğal olduğunu ifade etti.
Hayaloğlu, “HP’nin sine-i millet kararı almasında o güne kadar ortaya koyduğu pratiği unutturmak, kendini AKP ile kurulan eşitsiz ilişkideki rolünden temize çekmek gayesinin farkındayız ancak HP’ye bu fırsatı verenlerin de ‘çok radikal bir slogan ürettiğini zannederek’ sine-i millet sözünü toplumun gündemine taşıyanlar olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Üstelik kendi çağrılarına yanıt veren bir milletvekilinin istifası sonrası gerçekleştirilecek Ara Seçimlerde, istifa ettirdikleri vekilin boşalttığı koltuğa ilk aday olanlar, kendi aralarında kavgaya tutuşanlar da aynı kesimler olmuştur” şeklinde konuştu.
Anayasa Her Gün Delinmektedir!
Hayaloğlu, bu seçimin yapılmasını bir taraftan ‘Anayasa gereği’ diyerek savunan, diğer taraftan ise ‘Belediye Seçimleri’nin ertelenmesi ve Ersin Tatar’dan boşalan koltuk için yapılmayan Ara Seçimleri’ hatırlatarak, ‘daha önce de iki kez delmiştik’ diyerek buna itiraz eden iki kesim oluştuğunu ve her iki kesmin de samimi olmadığını söyledi. Birinci kesmin, Anayasa’nın halk yararına maddelerinin delinmesini umursamadığını belirten Hayaloğlu, ikinci kesmin ise Anayasa’yı delme pratiğini yaygınlaştırmayı savunarak demagoji yaptığını dile getirdi.
Hayaloğlu, “Konu Anayasa’nın delinmesiyse, Anayasa her gün delinmektedir! Okul kayıt dönemlerinde çocuklardan kayıt parası alındığında, hasta bir insanımız Devlet Hastanesi’nde para vermek zorunda bırakıldığında, her tarafı denizlerle çevrili bu memlekette ayak bastı parası vermeden denize ulaşılamadığında da Anayasa delinmektedir. Anayasa, ücretsiz eğitim, ücretsiz sağlık, denizlere erişim, barınma, sağlıklı bir çevrede yaşama ve yoksulluktan korunma haklarını düzenlemekte; devlete de bunu hayata geçirme görevi vermektedir. Anayasal zorunluluklara önem verdiğini iddia edenler bugüne kadar defalarca hükümet olmuşlar ama her defasında da Anayasa’nın delinmesine ortak olmuşlardır! Rejim partilerini ilgilendiren konularda ihlal edilen Anayasa için kıyametleri koparanlar, emekçileri ilgilendiren konulardaki Anayasa ihlallerini görmezden gelmektedirler! Sadece bu bile hangi sınıfın temsilcisi olduklarının en net göstergesidir. Her iki kesimin de sınıfsal çıkarları Anayasa’nın delinmeye devam ettirilmesini gerektirir” dedi.
25 Milyon TL’den Sine-i Millet Çağrısı Yapanlarla, Aklamak İçin İstifa Edenler Sorumludur
Gelinen noktada halka 25 milyon TL’ye mal olacağı öngörülen bir ara seçim ile karşı karşıya olduğumuzu belirten Hayaloğlu, bu parayla okul, hastane yapılabileceğini, yangın erken uyarı sistemlerini düzenleyebileceğimizi veya halk yararına kullanılabileceğini vurguladı. Hayaloğlu, ortada büyük bir maliyet olduğunu ve bu maliyetin sorumlularının, sine-i millet çağrısı yapanlarla, kendini aklamak için görevinden istifa edenler olduğunu söyledi.
Gökten Zembille İnerek Halkı Kurtaramazsınız
Hayaloğlu, 25 Haziran Milletvekilliği Ara Seçimi nedeniyle halkın önüne aday olarak çıkanlara bakınca, Bağımsızlık Yolu’nun emekçilerden yana bir sınıf partisi olarak kurulmasına neden olan tüm unsurları bir kez daha gördüklerini ifade etti. Hayaloğlu, “Bağımsızlık Yolu, hiçbir siyasal partide emek vermeden, bir kez bile pankart taşımadan, aidat toplamadan, gece yarılarına kadar toplantı yapmadan, gökten zembille inerek halkı kurtarmaya talip olma anlayışını reddeder! Böylesi adayları partisine katarak imajını yenileyeceğini düşünen partilerin, siyasetin siyasetsizleşmesi dışında hiçbir şeye hizmet etmeyeceğini vurgular! Oysa umut emekçilerdedir! Çözüm sınıf mücadelesindedir!” dedi.
Bağımsızlık Yolu’nun, milletvekilliği, mahkeme yargıçlığı veya bakanlık makamlarının kişisel bir kariyer uğrağı olarak görülemeyeceğini düşündüğünü belirten Hayaloğlu, partinin halka hizmet etmek amacıyla talip olunan her makamda, sonuna kadar direniş, sonuna kadar mücadele yürütülmesi gerektiğini savunduğunu açıkladı. Kişisel bir mertebe olmayan makamların kişisel kararlarla boşaltılamayacağını, baskılar karşısında istifa etmenin asla onaylanamayacağını vurgulayan Hayaloğlu, istifa etmenin her durumda bir özür olduğunu söyledi. Hayaloğlu, “Kişi ya hatalarını kabullenip yanlışları için özür dileyerek ya da baskılar karşısında direnemediğini ifade ederek istifa eder! Üstelik halkın varoluş mücadelesi verdiği bir süreçte, çok önemli hizmetler verilebilecek bir makamdan istifa edip, başka makamlara talip olunması Bağımsızlık Yolu için asla kabul edilebilir değildir!” şeklinde konuştu.
Keyfi Listeler İle Solda Birlik Sağlanmaz
Bağımsızlık Yolu’nun, solda birlik çağrılarını ideolojik bir temel ile izah edilmesi gerektiği düşüncesini açıklayan Hayaloğlu, “Hiçbir siyasi odak keyfi bir liste yayınlayıp birleşmesi gerekenler reçetesi dikte edemez! Birlik çağrısı yapanların; birleşmesini talep ettikleri yapılara hangi temelde aynı olduklarını ve farklı oldukları noktaların neden daha önemsiz olduğunu izah etme yükümlülükleri vardır. Kaldı ki gücü yetmediği zaman birlik çağrısı yapıp, imkan bulduğu zaman adaylığını ilk ilan eden olma pratiğinin; en az kendi sine-i millet çağrısına yanıt verenleri görmezden gelme pratiği kadar etik yoksunu olduğu bizim için nettir!” dedi.
Boykot, Rejimi Reddetmekle Değil, Sevdikleri Bir Arkadaş Bulamamakla İlgilidir!
Bağımsızlık Yolu’nun, boykot taktiğine dair görüşlerini parti yayınları da dahil olmak üzere her platformda açıkladığını hatırlatan Hayaloğlu, ülkemizde yürütülen boykot söyleminin siyasal literatürdeki hiçbir örnek ile uyuşmamasına rağmen, halkımız içerisinde tutarlılıkla bu pozisyonu benimseyen kesimlere de saygı duyduklarını dile getirdi. Hayaloğlu, “Ancak ilkesel nedenlerle yürütüldüğü iddia edilen boykot, ‘sevdiğimiz bir arkadaş aday olmuş’ diye rafa kaldırılırsa, bunun ismi tutarsızlıktır! Bu seçimle birlikte ortaya çıkmıştır ki; boykot siyasetine taraf olan bazı kesimlerin bugüne kadar yaptıkları boykot, iddia ettikleri gibi ‘rejimi reddetmekle’ değil, oy verecek sevdikleri bir arkadaş bulamamakla ilgilidir! Oysa umut emekçilerdedir! Çözüm sınıf mücadelesindedir!” diye konuştu.
Patronların At Koşturduğu Siyaset Arenasını, Emekçilerin Mücadelesi İle Sarsacağız
Hayaloğlu, Meclis’in bugünkü bileşimine bakıldığında, sermayedarların artık rejim partilerinden ümidi kesiklerini ve ülkeyi yönetmek üzere bizzat koltukları doldurmaya başladıklarını ifade etti. Hayaloğlu, “Eski Ticaret Odası Başkanı Fikri Toros CTP milletvekilidir! Patron Alişan Şan UBP’nin Maliye Bakanı’dır! GAÜ’nün kötü namlı patronu Serhat Akpınar DP milletvekildir! Ve şimdi de Ali Başman milletvekilliğine adaydır. Patronların at koşturduğu siyaset arenasını emekçi sınıfların mücadelesi ile sarsmak hiçbir zaman bugünkü kadar acil bir ihtiyaç olmamıştır” dedi. Emekçilerin, hayatı üretenlerin, emekleri ile bir avuç ultra zengini lüks içerisinde yaşatanların bu memleketin nimetlerinden yararlanamayan tek kesim olduğunun altını çizen Hayaloğlu, özel sektörde sendikasız, açlık sınırının altındaki Asgari Ücret’e talim ederek, yatırımları yapılmadan, emekliliğin hayalini bile kuramadan, her gün zamlanan gıdayı evine nasıl götüreceğini düşünerek yaşayan emekçilerin bu durumunun kader olmadığını söyledi. Hayaloğlu, “Siyasetimize emeğin damgasını vurmanın, patronların karşısına başta Meclis olmak üzere her yerde çıkmanın, sermayedarların rahatını her yerde bozmanın zamanı gelmiş de geçmektedir! Patronların Meclis’e girmek için sıraya girdiği bu ortamda Bağımsızlık Yolu emekçileri siyasete çağırıyor, ‘Emekçiler Meclise’ diyor! Çünkü umut emekçilerdedir! Çözüm sınıf mücadelesindedir!” diye konuştu.
Muhalefet Programımız Birçok Siyasi Partinin Vaatler Menüsüne Girdi
2022 Milletvekilliği Genel Seçimlerinden sonra Muhalefet Programı’nın birçok siyasi partinin vaatler menüsüne girdiğini memnuniyetle gözlemlediklerini vurgulayan Hayaloğlu, Asgari Ücret’in en düşük kamu maaşına eşitlenmesi önerisinin bilboardlara yazıldığını, Servet Vergisi talebini farklı isim bularak savunanların da olduğunu belirtti. Sendikaların da çeşitli platformlarda ‘sendikasız işçi çalıştırmanın yasaklanması’ mücadelesine omuz vermekte olduklarını ifade eden Hayaloğlu, tüm bu fikirlerin toplum tarafından sahiplenilmesi için meclise girmenin gerekmediğini, mücadele meyvelerinin her platformda yürütülecek çabalarla büyütülebileceğini görmenin motive edici olduğunu söyledi.
Ara seçimde de seçim manifestosunu zenginleştirmek için Bağımsızlık Yolu Muhalefet Programı’ndan yararlanan çeşitli adayların varlığını gözlemlediklerini ifade eden Hayaloğlu, “Ancak hatırlatmak isteriz ki sınıf mücadelesi, soframıza süs niyetine koyacağımız bir buket çiçek değildir! Tüm siyasi kavgamızı sınıfsal bir perspektiften kurmadıkça, tüm siyasetimizi emek mücadelesi zemininden örmedikçe, o sloganlar seçim manifestolarında eğreti durur, eğreti duracaktır! Unutulmamalıdır ki yaşadığımız tüm sorunların çözümünde umut emekçilerdedir. Çözüm sınıf mücadelesinden geçmektedir!” dedi.
Bağımsızlık Yolu Adayı Umut Ersoy
Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi’nin, tüm değerlendirmeler ışığında, sınıf mücadelesinin bayrağını yükselten, emekçilerin siyasette özne olması için mücadele eden ve ülkemiz Kıbrıs’ın anti-emperyalist bir mücadele ile yeniden birleştirilerek, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elen halklarının siyasi eşitliğine dayalı bir federasyon ile bağımsız bir ülke haline gelmesi gerektiğini vurgulayan, eko sosyalist ve feminist bir parti olarak 25 Haziran 2023 tarihinde gerçekleşecek Milletvekilliği Ara Seçimlerine oy birliği ile katılma kararı aldığını açıklayan Hayaloğlu, emekçi sınıfların sesi, sözü ve mücadelesini onurla taşıyacağına emin olduğu Umut Ersoy’u milletvekili adayı olarak göstereceklerini söyledi. Hayaloğlu, seçim süreci boyunca manifestolarının parti programı da olan Muhalefet Programı olacağını ifade etti.
Hayaloğlu, “Hem Ankara’dan hem de Kıbrıs Cumhuriyeti’nden halkımızın siyasal iradesine yönelen baskılara fark gözetmeksizin karşı duran biziz! Çağlayan Parkı’nın adı Ankara Parkı yapıldığında direnen de biziz; Matematik Olimpiyatlarını kazanan gencecik beyinler sırf Türkiye kökenlidir diye Kıbrıs Cumhuriyeti’nin geçiş noktalarından döndürüldüğünde eylem yapan da biziz! “Ankara Elini Yakamızdan Çek” pankartı ile İnönü Meydanı’na giren de biziz, doğuştan hak ettiği kimlikten mahrum bırakılan insanlarımızla Kıbrıs Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı’nın kapısına dayanan da biziz! Dinsel, kültürel, sosyal ve ekonomik asimilasyon politikalarına karşı üreterek direnen de biziz; bu coğrafyada doğmuş, bu coğrafyayı kendine vatan bilmiş Türkiye kökenli Kıbrıslı Türklerin halkımızın bir parçası olduğunu vurgulayan da biziz! Kıbrıs’ın ikiye değil üçe bölündüğünü, her yerinin işgal altında olduğunu ve başta İngiliz Üsleri olmak üzere tüm yabancı ordulardan arındırılmadıkça bağımsız olamayacağını savunan biziz! AKSA’nın ve akaryakıt ithalinin kamulaştırılmasını, 250 kws’a kadar konutlara ücretsiz elektrik sağlanmasını dile getiren biziz! İşyerindeki haklarını savunamayan emekçilerin ülke sorunlarını çözemeyeceğini vurgulayarak, sendikasız çalıştırılmanın yasaklanmasını isteyen biziz! Asgari Ücret’in en düşük kamu maaşına eşitlenmesini gündemde tutan biziz! Ormanlarımız için yangın helikopteri, her bölgeye sığınma evi, ultra zenginlere servet vergisi için sokakta olan biziz! Her kayıt dönemi ücretsiz kamusal eğitim için okul önlerinde bildiri dağıtan, hastanelerde bağış adı altında toplanan paralara karşı duran, kamusal toplu taşıma istencini sağır kulaklara haykıran biziz! Kıbrıs sorunu çözüldükten sonra değil, Kıbrıs sorununu çözmek için emek mücadelesine yaslanan biziz! Halkımızın mahkum edildiği bu kara kaderi biz yazmadık, bozacak olan biziz!
Bizim tek umudumuz emekçilerde, çözüm sınıf mücadelesinde!” diye konuştu.
Ersoy: Emekçilerin Siyasette Olması Önemlidir
Dışilişkiler Sekreteri Salih Hayaloğlu’nun ardından Bağımsızlık Yolu’nun 25 Haziran’da gerçekleştirilecek Ara Seçim’de aday olarak gösterdiği Parti Meclisi Üyesi Umut Ersoy söz alarak sürecin şahıslarla ilgili bir mesele olmadığını vurguladı.
Ersoy, ülkedeki siyasetin iyice siyasetsizleştirildiği ve seçimin tek milletvekilliği seçimi olacağında, görünenin maalesef şahısların birikimleri, donanımları, akil kişilikleri veya popülerlikleri üzerinden bir seçim yarışı olacağını söyledi. Bu siyasetsiz yaklaşımı parti olarak reddettiklerini belirten Ersoy, Bağımsızlık Yolu’nun gerçek adayının Bağımsızlık Yolu’nun fikirleri, programı ve mücadelesi olduğunu söyledi. Bu mücadelenin tek bir kişinin verdiği mücadele olmadığını belirten Ersoy, örgütlü olarak hep beraber verildiğini, bu seçimde o fikirlerin, o mücadelelerin taşıyıcısı olarak aday olduğunu ve bulunacağı her kulvarda parti sözünü yayacağını, halk için mücadele edeceğini söyledi.
Ersoy, Bağımsızlık Yolu’nun ilk kez katıldığı seçim olan 2022 Erken Genel Seçimleri öncesinde ortaya koyduğu ‘Muhalefet Programı’nda, 2014 yılında ‘Sendikasız İşçi Çalıştırılmanın Yasaklanması’ talebinde, 2018’den beri ‘Asgari Ücretin En Düşük Kamu Maaşına Eşitlenmesi’ talebinde, aynı şekilde ‘Servet Vergisi’ talebinde, kuruluşun ilk gününden bu yana ‘AKSA’nın Kamulaştırılması’ talebinde, yada Muhalefet Programı’nda bulunabilecek pek çok mücadeleyi o seçimlerin içerisine götürdüklerini ve Bağımsızlık Yolu’nun siyasetini anlatma çalıştıklarını söyledi. Bağımsızlık Yolu olarak ‘Hükümete Değil Muhalefete Talibiz’ diyen Ersoy, bu ülkedeki gerçek hükümetlerin ve gerçek iktidarların Türkiye egemenleri ile buradaki sermaye odakları olduğunu söylediklerini belirtti.
Vaat Değil Mücadele Sözü Verdik
Ersoy, “Her bölgeye sığınma evi, kamusal eğitim, kamusal sağlık, şiddet önleme merkezi, taş ocaklarının kapatılması gibi konularda vaat değil bir mücadele sözü verdik. Seçim döneminde de bunları anlattık, seçim bittikten sonra sokakta taşınan pankartta, dağıtılan bildiride, yapılan eylemlerde, çıkılan tüm programlarda da hep aynı talepleri, aynı mücadeleyi devam ettirmeye çalıştık. O günden bugüne geçen süre zarfında, halka verilen mücadele sözünü ilke ve tutarlı bir şekilde yerine getirebilmenin vicdan rahatlığı ile buradayız. Bu durum, rejim siyaseti içerisinde karşılaşacak bir durum değildir, bunu Bağımsızlık Yolu’nun bir farkı olarak ortaya koymak gerekir” dedi.
Toplumların yekpare bir bütün olmadığını belirten Ersoy, toplumların sınıflara ayrıldığını ve bu sınıfların farklı şekilde yaşamları ve çalışma biçimleri olduğunun altını çizdi. Farklı yaşamların ve çalışma biçimlerinin farklı çıkarları olduğunu vurgulayan Ersoy, yaşamları ve çıkarları farklı olan sınıfların da yapacağı siyaset farklı olduğunu söyledi.
Ersoy, kendilerine sürekli siyasete bulaşmayın, siyasete karışmayın, siyaset yapmayın dendiğini, siyasetin profesyonel siyasetçiler tarafından yapılması gerektiğinin söylendiğini, hatta yaygın bir şekilde toplumda söylenenin siyasetin kötü bir şey olduğunu ve siyasete bulaşanın kirlendiğinin söylendiğini aktardı. Rejim siyasetlerinin ve siyasi partilerinin, hırsızlıkla, yolsuzlukla ve yalanla özdeşleşmesinden hiç rahatsız olmadığını belirten Ersoy, aslında tüm söylenen sözlerin emekçilere olduğunu ve emekçilere siz siyasete karışmayın dendiğini vurguladı. Ersoy, egemen sınıflar tarafından emekçilere siz siyasete girmeyin denilerek dört yılda bir önlerine konulan sandıklara gidilip oy atılmasını ve onların verdikleri vaatlerle tatmin olunmasını beklediklerini söyledi.
Yoksulluk ve Sömürü Kader Değildir
Ersoy, egemenlerin yarattığı siyasetin oluşturduğu yoksulluğun, sömürünün kader olarak kabul edilmesi istendiğini belirtti. Emekçilerin siyaset yapmaya kalktığı zaman, doğal olarak onların da kendi sınıfsal çıkarlarını dile getireceklerini belirten Ersoy, o zaman siyasetin konusunun düşük ücretler, sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması, kamusal eğitim, kamusal sağlık, kamusal enerji, toplu taşıma, bir türlü yatırılmayan sosyal haklar, iş güvenliği ve akıllara gelecek bütün gündelik sorunların olacağının altını çizdi.
Tüm bu sorunların konuşulmaması için siyasete bulaşmayın, siyaset yapmayın dendiğini vurgulayan Ersoy, bunu kabul etmediklerini ve bu sebepten dolayı emekçilerin siyasete girdiklerini açıkladı. Emekçilerin kendi sınıfsal çıkarları üzerinden örgütlenip, kendi haklarını savundukları zaman bu hakları elde edilebileceğini belirten Ersoy, bunun da sadece seçimle yapılabilecek bir şey olmadığını, hayatın her günü tekrar tekrar olması gereken, sınıf mücadelesi içerisinde verilmesi gereken bir mücadele olduğunu söyledi.
Toplumda bir umutsuzluk var
Toplumda bir umutsuzluk olduğunu belirten Ersoy, toplumun bir şeylerin değişmeyeceğini düşündüğünü söyledi. Toplumda bunun en bariz örneği olarak seçilenlerin hepsinin aynı olduğu, ne yaparsak yapalım bir şeylerin değişmediği sözünün yaygın olduğunu aktaran Ersoy, “Evet değişmeyecek, çünkü umutlarımızı, beklentilerimizi hep rejim partilerine emanet etmemizi istiyorlar” diye konuştu.
Rejim partilerinin Ankara’dan aldıkları emirleri ya açık açık göstererek ya da saklayarak bir şekilde yerine getirmeye çalıştıklarını aktaran Ersoy, sermaye odaklarının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde siyaset yaptıklarını vurguladı. Ersoy, bütün hayatımızı zindana çeviren, bütün uygulamaları ile bizi yoksulluğa, mutsuzluğa, gelecek kaygısına hapseden faktörün bu anlayış olduğunu söyledi. Emekçilerin yapacağı siyasetin, kendi sınıfsal çıkarları üzerinden yapılacak siyaset olduğunu açıklayan Ersoy, değişimin nerede aranması gerektiği ile ilgili Emekçinin Partisi Bağımsızlık Yolu’nun bir kez daha bunları haykırma ihtiyacı hissettiğini belirtti. Değişimin emekçilerin örgütlü mücadelesinde olduğunu söyleyen Ersoy, bu sürecin parmak şıklatarak geçilemeyeceğine dikkat çekerek, “Kararlı, programlı ve uzun vadede verilecek emin adımlarla yürünecek, sınıf mücadelesini çetinleştirecek bir mücadelede, demokrasi mücadelesinde, irade mücadelesi için, Kıbrıs sorununun çözümü için, kadınların özgürleşmesi için, ekolojik talanın sonlanması için, LGBTİ+ bireylerin özgürleşmesi için, hayatımızı zindana çeviren her ne varsa hepsi için verilecek olan mücadele ile değişebilir” dedi.
Umutsuzluğu Dağıtabilmek İçin Mücadele Şart
Egemenlerin çıkarlarının farklı olduğunu belirten Ersoy, onların çıkarlarının toplumsal olarak üretilen zenginliği tek elde toplayıp servetlerine servet katmak üzerine kurulu olduğunun altını çizdi. Bu sebepten önlerine çıkacak her türlü engeli, zenginliklerini ellerine tutmak için bertaraf edebileceklerini açıklayan Ersoy, bu sebepten işçi güvenliğini, işçi sağlığını umursamadıklarını belirtti. Egemenlerin tek dertlerinin kendi yaşam standartlarını koruyabilmek olduğunu belirten Ersoy, zenginliği daha da tek elde biriktirmek ve Ankara’dan aldıkları emirleri yerine getirerek tuttukları su başını istedikleri gibi çevirebilmek için uyguladıklarının altını çizdi.
Konuşmasının devamında bu sömürü düzeninde bir şekilde zenginleşenlerin egemenler olduğunu vurgulayan Ersoy, “Ancak yoksullaşan, gelecek kaygısıyla yaşayan biziz. Umutsuzluk olduğunu biliyoruz ve bu umutsuzluğu dağıtabilmek için mücadele gerekiyor. Bunu değiştirebilecek olan ancak ve ancak emekçilerdir. Çünkü bu köhnemiş, çürümüş, yoz düzeni değiştirebilecek olan emekçilerdir. Çünkü değişimden çıkarı olan yine emekçilerdir” dedi. Tüm bu sebeplerden dolayı, bütün umudun emekçilerde olduğunun altını çizen Ersoy, çözümün ise sınıf mücadelesi olduğunu söyledi.