Bağımsızlık Yolu, Kıbrıslı Türk halkına dönük ekonomik saldırılar, barış irademize yönelik müdahaleler ve demokratik haklarımıza dönük faşist saldırılardan oluşan ablukanın ancak emekçilerin örgütlü mücadelesi ile dağıtılabileceğini savunur.
Pandeminin ekonomi üzerindeki yıkıcı etkisi, Türk Lirası’nda sürekli değer kaybı, beraberinde gelen zamlar ve hayat pahalılığı halk için derin bir ekonomik kriz haline dönüşmüştür. Bu kriz, halkımıza zaten yıllardır dayatılan neoliberal yoksullaştırma ve bağımlılaştırma politikalarını daha da yıkıcı bir hale getirmektedir. Ekonomik krize ve yoksullaşmaya karşı neoliberal çevrelerden yükselen “hepimiz aynı gemideyiz” söylemleri ultra zenginlerin lüks yatlarına çarparak yerle bir olmakta, emekçinin karşısında ise tüm çıplaklığı ile gelir eşitsizliği ve sınıf çelişkisi kalmaktadır. Bu çelişkiyi görünmez kılmak için işbirlikçi hükümetler bir yandan şoven, milliyetçi ve dini söylemlerle toplumda kimliksel bir kutuplaşma yaratmaya çalışmaktadır. Diğer yandan da, krizi fırsata çevirir şekilde “başka çare yok” diyerek halka dönük neoliberal saldırganlığı arttırmakta ve halkın cebine elini atmayı sürdürmektedir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerimize dönük Türkiye’de AKP-MHP iktidarının açık ve derin müdahaleleri ile su yüzeyine çıkan barış irademize yönelik saldırılar ortadadır. Bu saldırılar, Kıbrıs’ın kuzeyindeki işbirlikçi siyasetlere bir dayanak sağlayıp bu siyasetleri daha cüretkar bir hale getirmektedir. Aynı zamanda, bu saldırılar, barış yanlısı çevreler içerisinde panik ortamı ve reaksiyoner tepkiler yaratarak, meşru somut hedeflerden kopan siyasi savrulmalara yol açmaktadır.
İşbirlikçi siyasetler, Türkiye iktidarının kendisine iç siyaset malzemesi olarak şekillendirdiği ve hayatta bir karşılığı olmadığı için Kıbrıslı Türk halkının varoluş mücadelesine zarar vermek dışında bir etki yaratmayacak “İki Devletlilik” tezine tamamen sarılmış durumdadır. O kadar ki, kktc’yi nasıl tanıtacaklarını açıklama zahmetine bir kez olsun dahi girme ihtiyacı hissetmeden, sabah akşam “iki devletlilik” lafı tekrarlanmaktadır. Gerçek hayatta ve dünyada hiçbir karşılığı ve geçerliliği olmayan bu altı boş tezin sürekli gündemde kalmasının ana sebeplerinden biri ise, kktc içerisinde mevcut bölünmüşlükten çıkarı olan sermaye kesimleri ve siyasi odaklardır. Mevcut statükodan başka hiçbir şeyi savunmayan bu kesimler, “iki devletlilik” tezini, statükoculuklarına bir kılıf olarak kullanmaktadır.
Geçim sıkıntısı ve halkın deneyimlediği ekonomik kriz öyle boyutlara ulaşmıştır ki, sağ siyasetlerin tabanında bulunan Kıbrıs Türk milliyetçisi kişiler ve kesimler dahi statükonun yarattığı bu biatçı çerçeve içerisinde yerleşememekte, sağ siyasetler içsel bir kriz yaşamaktadır. Sağ seçmenin büyük bir çoğunluğu, “iki devletlilik” tezine inandığı ya da ideolojik olarak net bir biçimde sağ değerleri sahiplendiği için değil; hem gerçekçi, kararlı ve güçlü bir alternatif eksikliğinden hem de kişisel beklentilerden ötürü sağ siyasetlere desteğini sürdürmektedir.
Sağ cenahta tüm bunlar yaşanırken, çözüm cenahı ise bir Kıbrıslı Milliyetçiliği ve Kıbrıs Cumhuriyeti yanlılığı tehlikesi ile yüzleşmektedir. AKP-MHP blokunun Kıbrıs’ın kuzeyinde artan baskıları, kuzeydeki işbirlikçi milliyetçilerin halkın taleplerini görmezden gelen vurdumduymazlığı ve kural tanımazlığı, Kıbrıs’ın güneyinde artan milliyetçilikle ve muhafazakarlıkla bağlantılı olarak Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini kabullenmeyen yaklaşımların daha da yaygınlaşması ve federasyon müzakerelerinde bugüne kadar yaşanan tek taraflı veya karşılıklı uzlaşmazlıklar bir araya gelerek, çözüm güçleri üzerinde olumsuz bir hava estirmeye başlamıştır. Bu havanın da bir sonucu olarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri dönüşü savunan, Türkiye kökenli Kıbrıslı Türkleri Kıbrıslı Türk halkı içerisinde görmeyi reddeden bir reaksiyoner milliyetçilik ortaya çıkmıştır. Bu milliyetçilik, Kıbrıslı Türk halkı nezdinde tartışmasız bir meşruluğa sahip olan ve tek gerçekçi çözüm modeli olan federasyon zeminini reddederek, birleşik bir Kıbrıs hedefine zarar vermektedir. Bu milliyetçi ve Kıbrıs Cumhuriyetçi çizgiyi doğrudan ve açıktan sahiplenen kişilerin sayıları çok az olmakla beraber, halâ federasyoncu olmasına rağmen, bu çizginin söylemlerini ve yaklaşımlarını da az veya çok sahiplenen kişilerin sayısında artış yaşanmıştır. Her şey yerli yerindeyken federasyona sıkı sıkıya sarılmak kolaydır. Ancak, asıl mesele, böylesi zor zamanlarda federasyon çizgisinden taviz vermemeyi başarabilmektir.
Kıbrıs’ın kuzeyinde hükümeti oluşturan işbirlikçi milliyetçi siyasetler Türkiye iktidarına dayandırdıkları güç ile toplumsal muhalefeti baskı altına almaya çalışmaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyinde halktan yana bir meşruluk beklentisi olmayan bu siyasetler; siyasi gözaltılar, basın emekçilerine açılan davalar ve ifade özgürlüğüne saldırılar ile her gün kendini göstermektedir. Zaten halkın cebine ve mutfağına koyacak hiçbir şeyi olmayanların baskıdan başka yapabilecekleri bir şey yoktur.
Bağımsızlık Yolu, Kıbrıslı Türkleri kuşatan bu ablukanın ancak emek etrafında birleşerek, emekçilerin ellerinde aşılabileceğini savunmaktadır. Ekonomik krize karşı, bir avuç azınlık olan ultra zengine servet vergisi uygulanması, asgari ücretin en düşük kamu maaşına endekslenmesi, sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması taleplerimiz; Kıbrıslı Türk halkını oluşturan sınıfsal kesimler olan özel sektör emekçileri, işsizler, esnaf ve serbest çalışanlarının tamamının ortaklaşabileceği taleplerdir. Neoliberal abluka ancak emekçilerin kimliksel temellerde bölünmeden, ortak talepler etrafında birleşmesi ile aşılabilir. Yani farklı kimlikler emeğin birleştirici zemininde bir araya getirilerek! Federal bir çözüm, Kıbrıslı Türk halkının tamamının, ama en çok da ada yarımıza sıkışmış Türkiye kökenli Kıbrıslı Türklerin çıkarınadır. İrademize yönelik saldırılardan oluşan ablukaya karşı ortak bir cephe ancak kimliksel bölünmelere kapılmadan emek ekseninde birleşerek aşılabilir. Demokrasimize ve ifade özgürlüğüne dönük saldırılar ancak emekçilerin mücadeleye dahil olması ile dağıtılabilir. Seçimlerimize yönelik manipülasyon ve müdahaleler ancak emekçilerin partisi Bağımsızlık Yolu’nun; ada yarımızın dört bir yanında örgütlü siyasi bir özne olarak şekillenmesi ile engellenebilir.
Tüm bu nedenlerle Bağımsızlık Yolu etrafımızı saran neoliberal, gerici, milliyetçi ve faşist ablukayı dağıtmayı hedef olarak belirlerken bunun ise ancak emekçilerin kimliksel olarak bölünmesine izin vermeden, Kıbrıslı Türk halkı olarak ortak çıkarımız olan hedefler doğrultusunda mücadeleye katılımı sağlanarak gerçekleştirilebileceğini savunur. Örgütlenme çalışmalarını ve mücadelesini de bu çerçevede şekillendirir.