“Bağımsızlık Yolu Hukuk Komitesi olarak, 22 Ocak olayları ile ilgili ceza davasının kararını gerek olayların toplum üzerindeki etkisinden gerekse kararın çokça eleştirilmesinden inceleme ihtiyacı hissettik.
22 Ocak olayları olarak bilinen Afrika Gazetesi önünde bir grubun şiddet eylemlerinden Meclis damına çıkılarak bayrak sallanmasına ve Cumhurbaşkanının üzerine yürünmesine varan olayların Kıbrıslı Türk Halkı için kabul edilemez olduğunun yanıtını halk sokaklara dökülerek vermiştir.
Faillerin yargılandığı sırada davaya bakan yargıcın ölüm tehditleri alması da, yaşanan şiddet olaylarının devamı olarak, yine aynı şekilde kamuoyunda ciddi bir rahatsızlık yaratmıştır. Buna karşılık dava sonucunda verilen karar halk nazarında yetersiz bulunmuş ve eleştirilere neden olmuştur.
Kamu vicdanını rahatlatacak bir mahkeme kararı çıkmamasının temelini kanımızca, Polis ve Başsavcılığın saldırganlar lehine esnettikleri yasal prosedürler oluşturmaktadır. Komitemiz, mahkeme kararından yola çıkarak mevzubahis prosedürleri şu şekilde özetlemiştir:
1- İddia Makamı olan Başsavcılığın Savunma avukatı ile Mahkemeden sanıkların tutuksuz yargılanmalarını talep etmesi, suç oluşturan olayların alenen, herkesin gözü önünde gerçekleştiği, olayla ilişkili 9 şahsın daha Polis tarafından aranıyor olduğu ve sanıkların ciddi suçlardan yargılanacağı göz önünde tutulduğunda cezai yargılama usul ve maksatları bakımından açıklanabilir değildir.
2- Başsavcılık tarafından sanıkların çıkarıldığı ilk duruşmada yasanın müebbet hapis öngördüğü suçlardan methalder olduklarının beyan edilmesine karşılık, sonrasında neden bu yönde bir suçla sanıkların itham edilmediği Başsavcılık tarafından izah edilmesi gereken bir konudur.
3- Devamla, Başsavcılığın sanıklara yalnızca Afrika Gazetesi önünde gerçekleştirdikleri fiiller üzerinden dava getirmesi ve Meclis’e girilerek yapılan filleri ve bu yöndeki olguları Mahkemeye sunmaması nedeniyle, sanıklar herkesin gözü önünde gerçekleşen bu fiiller dolayısıyla cezai sorumluluktan muaf olmuşlardır. Kanımızca mahkeme kararının kamu vicdanının rahatlamamasının önemli sebeplerinden birini de bu durum oluşturmaktadır.
4- Öte yandan, Başsavcılığın ‘consent’ vermesi yani sanıklar aleyhine getirilen ceza davalarının tek yargıçla oturum yapan ve ceza takdirinin yasaca sınırlı olduğu mahkemenin huzuruna getirilmesi yönünde yetkisini kullanması da yine sanıkların ağır ceza almamalarının sebebini oluşturmaktadır. Kabaca ifade edecek olursak Başsavcılık bu yasal yetkisini kullanarak sanıkların Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmamalarını sağlamıştır.
Tüm bunlar göz önünde tutulduğunda yargılama sürecinde yapılanlar yasal olmakla birlikte meşruiyeti tartışmalıdır. 4 maddede derlediğimiz Başsavcılığın tavrı ve kararları bugün kamu vicdanını rahatlatacak cezaların verilmemesinde belirleyici olmuştur. Bunlar dışında Mahkemenin mevcut olgular üzerinden daha fazla cezaya hükmedip hükmedemeyeceği ise daha teknik bir değerlendirmenin konusudur.
İfade özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerimizin yasa üzerinde kalmayıp etkin olarak korunabilmesi, bu hakların ihlali halinde Mahkemelerce getirilen cezaların caydırıcı olmasına da bağlıdır. Hukuk sistemimize göre yalnızca Bağımsız Mahkemelere değil, Başsavcılık ve Polis’e de önemli görevler düşmektedir. 22 Ocak olayları özelinde bakıldığında Mahkememizin tutuklu yargılama konusundaki ara kararı da, ifade özgürlüğünün korunmasına hassasiyet gösteren ve yapılan saldırıların toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kötüye kullanmak olduğunu vurgulayan nihai kararı da, temel hakları koruma bilinciyle hareket edildiğini göstermektedir. Ancak bu olaylar özelinde Mahkemenin gösterdiği hassasiyet Polis ve Başsavcılık tarafından gösterilmemiştir.
Bağımsızlık Yolu Hukuk Komitesi olarak, Polisin aranan 9 kişiyle ilgili gelişmeleri halk ile paylaşmasını talep ederken Polis ve Başsavcılığa üzerlerine düşen görevi yerine getirmesinin toplumsal barış ve refah ortamının sağlanması için elzem olduğunu hatırlatırız.”
Bağımsızlık Yolu Hukuk Komitesi