22 Ocak Pazartesi gerçekleşen ve kamu vicdanında ciddi bir yara açan şiddet olaylarına karışanların gözaltına alınmaya başlanmasını ve haklarında yasal tahkikat yürütülmesini olumlu bir gelişme olarak selamlıyoruz. Bilindiği gibi olayların gerçekleştiği sırada Polis Örgütü şiddet eylemlerine hiçbir müdahalede bulunmamış ve bu da halkımızın tepkisine neden olmuştu. Şimdi üzerinden bir hafta geçmişken, yasal yükümlülüklerini yerine getirmeye başlayan Polis Örgütü’nün bu kıpırdanışının kaynağının 26 Ocak Cuma akşamı, gencinden yaşlısına yağmur altında sokağa çıkan Kıbrıslı Türklerin olgun ve demokratik eylemi olduğundan hiçbir kuşkumuz yoktur. Elbette Cumhurbaşkanı Akıncı ve Meclis Başkanı Angolemli’nin ısrarlı sorgulamaları ve Polis üzerinde görevini hatırlatmaya yönelik kurdukları baskının da bunda etkisi vardır.
Vurgulamak isteriz ki, Polis’in gözü önünde yaşanan şiddet ve vandallığın sonradan yürütülecek soruşturmalarla tamamen telafi edilmesi mümkün değildir. Polis suç işlendiği sırada orada olduğu halde, yetkili makamların emirlerine uyarak cana kast içeren şiddet olaylarına göz yummuştur. Bu durumun oluşmasına neden olanların, başta Polis Genel Müdürü olmak üzere istifa etmesi veya görevden alınması gerekmektedir. Ayrıca Polis’in sivil otoriteye bağlanması ve Geçici 10. Madde’nin kaldırılması da bu doğrultuda atılması gereken en önemli adımdır.
Bağımsızlık Yolu olarak, yaşanan gözaltıların süresinin yasal çerçevede bir sınırı olduğunu, bu süre dolduğu zaman gözaltında olan kişilerin haklarında dava okunarak serbest bırakılacağını halkımız ile paylaşmak isteriz. Polis’in şahısları 24 saatten fazla gözaltında tutabilmesi yasal olarak mümkün değildir ve bu süreyi uzatmak ancak mahkeme kararı ile geçici ve sınırlı bir süreliğine mümkündür. İnsan haklarına uygun olan da budur. Bir kişinin suçu ancak mahkeme kararı ile kesinleşir ve cezası da o şekilde verilebilir. Bu sebeple halkımıza çağrımız, Polis’in bir ceza makamı değil suçun cezalandırılabilmesi için mahkemeye taşınmasını sağlayan kurum olması gerektiğinin bilinciyle; dava sürecinin derhal başlaması yönünde baskı oluşturulması, gözaltıların bir ceza değil yasal sürecin önemli bir parçası olduğunun farkındalığı ile davanın takipçisi olunmasıdır.
Faşist çevrelerden olayın saptırılarak sunulduğunu, gözaltıların “doğum yerine” bağlanarak yorumlandığını da görmekteyiz. Geçmiş yıllarda farklı eylemlerde, defalarca gözaltılar yaşanmış, eylemciler gözaltı araçları ile anında hücrelere taşınmıştır. Bu gözaltıların yeni bir olaymış ve ilk kez yaşanıyormuş gibi sunulması tam anlamı ile yalandır. Üstelik, gerek 22 Ocak Pazartesi günü yaşanan şiddet olaylarında gerekse de 26 Ocak Cuma gün gerçekleşen demokratik ve olgun eylemde her kökenden insanımız vardı. Bu da yaşanan gerilimin, sunulmaya çalışıldığı gibi Türkiyelilerle Kıbrıslılar arasında değil; fikir, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunanlarla bu özgürlükleri şiddet yolu ile susturmaya çalışanlar arasında olduğunu; yani demokrasi ile faşizm arasında olduğunu göstermektedir.
Bu çerçevede, Bağımsızlık Yolu olarak; Polis Genel Müdürü’nün görevden alınması, polisin sivile bağlanması, şiddet eylemlerinde bulunan faşistlerin en hızlı şekilde mahkeme önüne çıkarılarak cezalandırılmaları için takipçi olacağız. Halkımızın demokratik iradesinin, dış güçlerden emir alıp sokak ortasında vandallık yapan bir grup kökü dışarda faşist ve onlara göz yuman yerli işbirlikçi makam sahipleri tarafından baskı altına alınmasına izin vermeyeceğiz.
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri
Münür Rahvancıoğlu