Bağımsızlık Yolu Parti Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı, her bölgeye sığınma evi mücadelesinin tarihini anlatarak TDP Başkanı Mine Atlı’ya cevap verdi.
Nazlı, TDP Başkanı Mine Atlı’nın İsmet Özgüren’in programında kendisini eleştirdiği ve her bölgeye sığınma evi talebini değersizleştirerek bu mücadelenin tarihini görmezden gelmesinden dolayı cevap verme ihtiyacı duyduğunu açıkladı.
Her Bölgeye Sığınma Evi Talebi ile Başlatılan Kampanya 3 Aydan Daha Kısa Bir Sürede 11 Bin İmza Toplandı
Mine Atlı’nın ”LTB sığınma evinden önce sığınma evi hiç yoktu ve bu bir ihtiyaçtı” demesi üzerine Nazlı, 2011’de Sosyal Riskleri Önleme Vakfı’nın ve başta Hatice Düzgün olmak üzere birçok kişinin büyük emeği ve özverisiyle Kıbrıs’ın kuzeyindeki ilk sığınma evi uygulaması olarak gerçekleştiğine dikkat çekti. Nazlı, 2016 yılına kadar 5 yılda 227 kadına ve beraberindeki 114 çocuğa güvenli barınma imkanı sağlayarak yaşamını yeniden kurmasına aracılık eden bu deneyimin hepimiz için çok değerli ve yol gösterici olduğunu hatırlattı.
Her bölgeye sığınma evi mücadelesinin nasıl başladığına değinen Nazlı, ”Sığınma evini çeşitli nedenlerle kapatmak zorunda kalmasının hemen ertesinde SORÖV öncülüğünde başlatılan ve Mesarya’dan Omorfo’ya kadar uzanan bir imza kampanyasını hep beraber örgütlemiştik.” dedi. Nazlı, ”25 Kasım’a Kadar 25 Bin İmza ile 5 Sığınma Evi” imza kampanyasından bahsederek çok sayıda örgütün destek beyan ettiği bu imza kampanyasıyla her bölgeye sığınma evi talebine 3 aydan daha kısa bir sürede 11 bin imza toplandığını anlattı.
Mine’nin Çağ Dışı ve İlkel Bularak Küçümsemesini En Kibar Tabirle Talihsiz Buluyorum!
Nazlı, ”Toplumun belki de o güne kadar en geniş kesimlerince kabul görmüş ve 2016’dan bu yana kadın hareketi tarafından sahiplenilmiş, yükseltilmeye devam edilen bu talebi Mine’nin çağ dışı ve ilkel bularak küçümsemesini en kibar tabirle talihsiz buluyorum” dedi.
Mine Atlı’nın kadın sığınma evinin her bölgede olmasına ihtiyaç yok, LTB ekipleri gerekirse başka bölgedeki kadınları da gidip alabilir.” demesini eleştiren Nazlı, ”İskele’de, Omorfo’da hastane yapılmasına gerek yok, Lefkoşa’dan ambulans ile hasta alınır gerekirse demekten bir farkı yok” dedi. Nazlı, İnsanların yaşadığı, çalıştığı, sosyal çevresinin, varsa çocuğunun okulunun, arkadaşlarının olduğu yerden uzaklaşmak zorunda kalmasının onları daha da zor bir duruma sokabileceğini anlamak için empati yapmanın bile yeterli olduğuna değindi.
Nazlı, LTB Sığınma Evinin varlığının, başta kadınlar olmak üzere tüm halkımız için önemli ve değerli olduğunu vurgulayarak bu yüzden hemen her kesim tarafından sahiplenildiğini ve dayanışma gösterildiğinin altını çizdi. Genelde hükümette olan ve hep orada kalacağını sanan siyasi parti temsilcilerinin yaptığı gibi Mine Atlı’nın gözden kaçırdığı noktanın LTB yönetiminin ileride bir gün değişip bugünkü kadar duyarlı olmayan bir yönetim durumunda buraya gerekli ve yeterli önemin verilemeyebileceği olduğunu söyledi. Böyle bir durumda kadın hareketinin buraya sahip çıkıp geriletilmesine müsaade etmeyeceğini belirten Nazlı, kadın sığınma evinin şu anki gibi hep devam edeceğinin de orta ve uzun vadede bir garantisi olmadığını, bu yüzden bu büyük yükü, halihazırda taşıyabiliyor diye sadece oraya yüklemenin adil olmadığını söyledi. Nazlı, mevcut durumun varlığı devletin önleyici ve koruyucu tedbirler almak konusundaki sorumluluğunu ortadan kaldıramadığını ekledi.
Bunların Birbirine Karşı Veyahut Birbiriyle Yarıştırılacak Talepler Olmadığını Söylemek Zorunda Olmaktan Bile Rahatsızlık Duyuyorum
Nazlı, Mine Atlı’nın “Kadın hareketi ev içi şiddetle mücadele etmek istiyorsa sığınma evi isteyeceğine ev içi şiddet yasasını savunsun” sözlerine karşılık ”Sığınma evi talebiyle ev içi şiddet yasası birbirine karşı iki öneriymiş gibi kıyaslayıp sığınma evini “çürütüyor”. Bunların birbirine karşı veyahut birbiriyle yarıştırılacak talepler olmadığını söylemek zorunda olmaktan bile rahatsızlık duyuyorum” ifadelerini kullandı. Nazlı, örgütsel olarak ya da kadın özgürleşmesine yönelik toplu eylemlerin hiçbirinde kadına yönelik şiddetle mücadelenin yegane talebi olarak sığınma evini addedilmediğini belirterek önleyici ve koruyucu tedbirlerin her zaman birlikte anıldığını ve savunulduğunu söyledi.
Gericilik karşıtı birçok örgütle birlikte gerçekleştirdikleri ve TDP’nin de imzacı olduğu bir dizi eylemde ve 8 Mart ve 25 Kasım eylemlerinde yükseltilen talepleri açıklayan Nazlı, her bölgeye sığınma evi talebi yanında şiddet önleme merkezlerinin kurulması, Alo 183’e alt yapı kazandırılması ve vardiyalı sisteme geçilmesi, Din İşleri ve Evkaf İdaresine ayrılan bütçenin Sosyal Hizmetlere tahsis edilmesi, TOCED’in eksik birimlerinin açılması, Polisin Kadına Şiddete Müdahale Biriminin tüm ilçelerde kurulması ve etkin başvuru alacak şekilde yapılandırılması, Mevzuatımızın bir parçası olan İstanbul Sözleşmesinin tüm kurumlar tarafından uygulanması gibi pek çok talebin bir bütün olarak eylemlerde yükseltildiğini söyledi.
Bu Söylemin Kadın Hareketine Büyük Ayıp Ettiğine Eminim!
Nazlı, Mine Atlı’nın TDP sunduğu için Bağımsızlık Yolu’nun “siyasi garezden” dolayı ev içi şiddet yasasını desteklemediğini söylemesine karşılık, yasa taslağı ile ilgili sıkıntılı tarafları bugüne kadar kamusal olarak çıkıp ifade etmemelerinin sebebini kadına yönelik şiddetle mücadelede bir alternatif ortaya koyduğuna inanan insanların motivasyonunu kırmamak için olduğunu söyledi. İyi niyetli tutumlarının siyasi bir garez olarak ifade edilecek denli ileri gidilebiliyorsa konuşmanın vakti olduğunu belirten Nazlı, ev içi şiddet yasa taslağı ile ilgili örgütsel değerlendirmelerini önümüzdeki günlerde kamuoyu ile paylaşacaklarını açıkladı.
Nazlı, ”Bu yasa talebinin karşısında olmayan sığınma evi talebini yerden yere vurmak insanları savunduğunuz yasaya destek vermeye ikna eder mi bilmem ama bu söylemin kadın hareketine büyük ayıp ettiğine eminim” dedi.