(25.11.2015)
SOKAKLAR BİZİ BEKLER
Minerva, Patria ve Maria. Dominik’te yaşamış Mirabal ailesinin üç kızı. 25 Kasım 1960 sabahı, hapishanedeki eşlerini ziyarete giderlerken diktatörlüğün askerleri tarafından tecavüze uğrayıp katledildiler ve araçları bir uçurumdan yuvarlanarak “kazada” öldüler. Suçları, ülkelerindeki faşist rejime karşı mücadele yürütmek, düşüncelerini özgürce ifade edebilmeyi istemek.
Mirabal kızkardeşler, ne katledilen ilk kadınlardı ne de son oldular. Onlara uygulanan şiddet aslında bugün dünyadaki milyarlarca kadına uygulanandan farksız. Eşine düşüncelerini açtığında dövülen, ailesine aklından geçenleri söylediğinde ‘cezalandırılan’, hatta toplum içerisinde kendisini ifade ettiği için linç edilen kadınların hepsi Mirabal kardeşlerin kaderini paylaşıyor. Anneler, sevgililer, eşler, kız kardeşler…
25 Kasım yıllardır kadınların evde, okulda, işte, sokakta, toplumsal heralanda baskı ve güç ile şiddete maruz kaldığı günlerden sadece biri. Kamusal ya da özel yaşamda fiziksel, duygusal, sosyal, ekonomik ve cinsel anlamda zarar veren ya da verebilecek olan tehdit, baskı, kısıtlama, temel ihtiyaçlarından yoksun ve kendine muhtaç bırakma, zorlama, kontrol altına almaya çalışma, aşağılama, görmezden gelme, özgürlüğün keyfi olarak engellenmesi gibi birçok şekilde, babadan, abiden, kocadan, patrondan, iş arkadaşından, devletten ve polisten hergün ve heran şiddet görmek olası. Üstelik de bu olasılık her geçen gün artmakta.
Kadınların giyeceği kıyafetten doğurucağı çocuk sayısına, sokağa çıkacağı vakitten nerede ve nasıl güleceğine kadar karışabilme hakkı olduğunu düşünenlerin elleri her nefeste boğazımızda. Dört duvar arasına sıkıştırılan kzıkardeşlerimiz varken, komşu evden gelen çığlıklar hiç susmaz, gazetelerde tecavüz haberleri son bulmazken o nefesi rahat almak mümkün mü?
Devlet, erkek şiddetini korumaya, sığınma evi yapmak yerine gece kulüplerine izin vermeye, kadının yıpranma payını ortadan kaldırmaya, toplum huzurunu bozan şiddet yanlısı birliklerin elini sıkmaya devam ederken susup kalmak kabul edilebilir mi?
Ve hatta ülkemizde özgürlük adına mücadele eden ilerici örgütler bile kendi tüzüklerinde kadın beyanı ile ilgili düzenlemeleri yapmayı reddedip, kendi üyelerini baskılarken gerçek bir mücadele örmek hepimizin görevi değil mi?
25 Kasım! Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, ataerkil toplumsal şiddete, aile içi şiddete, savaşa, ırkçılığa ve kadınları, kadın haklarını yok sayan sistemlere karşı eylem günü. Bizler bu akşam şarkılarımızla ve tiyatrolarımızla sokaktayız. Her türlü şiddet son bulana ve sokaklar özgürleşene dek mücadelemize devam edeceğiz.
Bağımsızlık Yolu, Baraka Kültür Merkezi